Macera Değil Bizimkisi, Ses Olmaya Geldik

Şerif Aydin

Polybius, bize Hamilcar’ın oğlu Hannibali ‘’eliyle çağırarak, hiçbir zaman Romalıların arkadaşı olmayacağına dair ona yemin etmesini emrettiği sunağa götürdüğünü’’ anlatır uzun uzun. 

Hamilcar, bir komutandı, I. Pön Savaşı’nda savaşan Kartacalı  bir  komutan.  Kartacalılar,  o savaşı kaybetmelerine rağmen, imparatorluklarını yeniden kurmaya kararlıydılar.

Ya Roma’nın kibri bitecek ya da zilleti kabul etmeyenler vadi vadi, tepe tepe yeni doğuşa yürüyeceklerdi.

Bu yürüyüşün başlamaması içinse iki yol vardı. Ya Roma baskı ve zulümlerinden vazgeçecek ya da baskı altına alınan ruhlara ölümcül taş, çarmıhta atılacak.

Yeryüzü baskının hükmüne rıza gösterip son sesler can verecek.

Zulmün küçülerek bittiğine delil hiç bir emare yoktur tarihte. Küçülmek pişmanlıktır, küçülmek vicdandır,  insan kalmaya dönüştür. Bu yol şımarık muktedirleri mutlu etmez.

Kibrin abideleri,  masumları kanyonlarda ölüm dalışlarına sevk ederek mutlu olur ve vazgeçmez bundan.

Ne Kleopatralar ihtiras elbiselerinden vazgeçer ne Zeus ve Sezarlar başlarındaki tacın verdiği gururdan.

Vazgeçmediler de…

Suskunluk isteyen bir introvert’ün çarmıhta ebedi sessizliği seçmesi beklenirdi, ama o da olmadı.

Hamilcar, içe dönüklerin sesi olmak için doğmuş, Hannibal o sesi ölüm kanyonlarında dolaştıracak nefes!

Onlar da vazgeçmedi…

Biz de vazgeçmedik…

Savaşlar kaybedebiliriz, sürgünler yaşayabilir.

İsimlerimiz çarmıha gerilecekler listesinde Zeuslara sunulup Afroditlerin akşam eğlence müziklerinde şarkı sözleri yapılabilir.

Ve dahi, önce Promete’nin Pegasus’una bindirip tanrılardan ateş çaldırtabilirler, ardından “Kutsal metinlerin hükmüdür,” deyip Çıralı tepelerinde kendi tutuşturduğumuz ateşimizde yakmak da isteyebilirler bizi.

Vazgeçmeyeğiz…

Vadiler dar gelince zirvelere davet edecek sesiz biz, Hamilcar’ın sesi…

Bazen adakların adandığı sunak mevkilerinde, bazen sevgililerin buluştuğu dere koylarında varız.

Ne söz verdiğimiz insanlık onurunu ayaklar altına alınmasına izin verir ne de sevdiğimizin nehir kenarında mahzun olmasına.

ARSIZ YIĞINLAR İSTEDİ DİYE AYAKLARIMIZIN UCUNA BAKACAK DEĞİLİZ. SESİMİZ HANGİ ZİRVEDEN SEVGİLİYE HOŞ GELİYORSA ORDAN OKURUZ ŞİİRİMİZİ.

Ne lejyoner kalemşörlerin kahramanlık saldırısıdır bu, ne de Zeus ve Hera’nın savaş hastası oğulları Ares’in ölüm maceraları…

Bizimkisi aşk…

Gerçekleri içimize atacak değiliz. İçe dönüklerin, arsız kalabalıklardan bunalmış introvertlerin sesi olacağız.

Caligula’yı hatırlayın….

Caligula, askerlerinden Proculus’u idam ettirecek, adam sorar: “Ben ne yaptım Sezar?”

-İhanet!

-Ben sana hep sadıktım. 

-Sen dürüst bir adamsın Proculus. Bu da “kötü bir Romalısın” demek oluyor, bu yüzden hainsin. 

Asya’nın Roma’sında komutan Caligula’ların hep var olacağını biliyoruz. 

Temizlik infazlarının kirlilikten geldiğini de…

Caligulalar öyle istedi diye dürüstlüğün ihanet diye tarihe yazılmasına sessiz kalacak değiliz.

Dürüstlüğü infaz eden Caligulalar kıvransın uykusuz gecelerde, biz değil…

 Vadi vadi, kıta kıta dolaşıp “Biz geldik” derken menekşe çiçeğine aşkı fısıldayacağız, vadileri delip geçen sert rüzgarlara karşı cesareti de….

Macera değil bizimkisi, ses olmaya geldik…

You may also like...

1 Response

  1. Canan says:

    “Vazgeçmeyeceğiz…
    Vadiler dar gelince zirvelere davet edecek sesiz biz, Hamilcar’ın Ses’i…”
    Macera arayışında kulağı sağır olanlar, ayakları yere bastığīnda duyacaklar “Ses” inizi. Îyi ki gelmişsiniz.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *