MUHTEŞEM’e Mektuplar 3
Betül Aydan
Sevgili Muhteşem,
Bir sayfa duruyor önümde az sonra üstüne kelimelerden elbise giyecek. Bu mektup hangi dizelerle açmalı beni sana? Diye sessizce soruyorum kalbime. Zihnimdeki şiir defterimin yapraklarından bir rüzgâr esiyor:
“Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgâr
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.” (Monna Rosa’dan)
Bu dizelerden satırlar doğuyor kâğıda.
Sana hayalimde bir çiçek büyütüyorum. Ve işte sana zambak sunuyorum Muhteşem. Rengini sen seç. Beyaz, pembe, sarı veya kırmızı. Zambaklar iyi tutunur yaşama bilirsin. Köklerini soğukta ısıtır ve soğuğa yenilmez bu çiçekler. Şimdi gözlerini yum ve evinin arkasındaki bahçenin ıssız bir köşesine git. O ıssız köşede sana zambaklar gülümsesin. Eğer zambaklar yoksa o bahçede sen hayal et olur mu? Kocaman bir bahçede rengarenk zambaklar içinde, birbirinden özgür duygularınla kokla onları. Sadakatine, sevgine, sabrına şahitlik et ruhunun. Zambaklar içinde gülümse hayatına. Muhteşem hisset hayatı. İsmin zambakların güzelliğinden aksetsin toprağa. Sonra güneş bir yerlerde sobelesin sizi. Rengarenk zambaklar içinden el salla güneşe. Sonra bir gece vakti yıldızlara ve aya gülümse kimsenin bilmediği arka bahçendeki zambaklar ülkesinden.
Muhteşem, sana bu satırları yazdıkça zambaklar beliriyor kağıtta ve yüzümde tebessüm içinde bir huzur tülleniyor.
Son günlerde, garip duygular içindeyim. Sende de oluyor mu bu hâl? Mesela ağlarken gülüyor musun, gülerken yüzünde geziniyor mu gözyaşların, içinde bilmediğin bir inşirah oluyor mu diline “İnşirah Sûresi” ni çağıran. Sonra bazen yaşamak zor geliyor mu aniden? Yine de toparlanıp “Yaşamak Güzel Şey” diyor musun meselâ? Dilin ve kalbin bir olup o şiiri okurken.
Gel beraber okuyalım o şiiri Muhteşem:
‘’Yaşamak güzel şey doğrusu
üstelik hava da güzelse
hele gücün kuvvetin yerindeyse
elin ekmek tutmuşsa bir de
hele tertemizse gönlün
hele kar gibiyse alnın
yani kendinden korkmuyorsan
kimseden korkmuyorsan dünyada
iyi günler bekliyorsan hele
iyi günlere inanıyorsan
üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey,
Çok güzel şey doğrusu! (Melih Cevdet ANDAY)
Nirvana’ya ulaşmak… Bazen diyorum ki Muhteşem, bu hayat bir gün ulaşmak istediklerime yol açar mı? İçimdeki dağları, yolları, acıları, ayrılıkları aşmama izin verir mi? Gerçi benim ne Ferhat gibi dağları delecek gücüm var, ne Mecnun gibi Leyla için Leyla’yı unutacak aşkım.
“Mecnun’a sordular Leyla nice oldu? / Leyla Leyla derken Mevlâ’yı buldu.” Bu nasıl bir aşktı ki Muhteşem, bak Mevla’ya giden yolda bir mertebeydi Leyla’yı sevmek. En son kimi sevdin, seni Leyla gibi Mevla’ya götürecek? Ben sevgilerimi içimde uyutuyorum şimdi. Daha çok sevmekten korkuyorum sevdiklerimi. Yunusvâri olur muyum zamanla bilemiyorum. Yani sadece “Yaradılanı Yaradandan ötürü” sevdiğim günler gelir mi merak ediyorum aslında? Kimbilir nasıl bir histir, ruhtur, fenadır hiçliğin berraklığında nefes almak?
Oysa o kadar çok şey var ki anlatamadığım. Bana bakan ama kim olduğunu, hangi hissimle bağdaştığını bilemediğim garip tatlar…
Çok sevmekten korkuyorum mesela. Sonra sevdiğimi söyleyememekten.”Ben sizi Allah için seviyorum. Siz de beni öyle sevin” diyememekten korkuyorum. Allah için sevmek… Gülmenin, ağlamanın, konuşmanın, susmanın, yola çıkmanın, bir çiçeği koklamanın, bir ağaca sarılmanın, susuza su vermenin, tebessüm etmenin, toprağı işlemenin, bir çocuğun başını okşamanın, okumanın, yazmanın, düşünce kalkmanın, yolda olmanın, camdan bakmanın, Besmeleyle başlayıp Elhamdülillahla biten su içmelerin, duaların, kapının önünü süpürmenin, kuşlara yem vermenin, bir yaşlının elinden tutmanın, güneşin doğuşunu izlemenin, gün batımında akşama hazırlanmanın, zamanın farkında olmanın, hastalığına şifa arananın, sessiz sessiz ağlamanın, çocuklarının gözlerine bakmanın, elindeki kalemi kımıldatmanın, tuşlara parmak uçlarıyla dokunmanın ve dahi… diğerlerini yaşamanın “Allah için” olması nasıldır kimbilir Muhteşem?
“Bugün Allah için ne yaptın?
Ne yaptın Allah için?
Ne diktin yeryüzüne
Yeni doğacak çocuklar için?” (E. Beyazıd)
Bunu hep sorarım Muhteşem kendime? Bir günün sonunda değil içindeki arzularımdaki niyetleri yoklarım. Ayakkabımın bağcığını bağlarken, ayağıma takılan taşla sendelemişken kalbim görünmez ama yine de içindekilere bakarım yavaşça ama aslında telaşlı.
Hayat ne garip değil mi Muhteşem? Sen bir yerde ben bir yerde… Sen şimdi hangi telaşlarda koşturuyorsun, ne düşünüyorsun? Ben yoruldum artık, dediğin oluyor mu? Mektubumu okurken neler hissediorsun? Ben sakinim sana mektup yazarken. ‘Ses’’li ümitlerimle sesssiz sessiz konuşuyorum seninle. Beraber içemeyecegimiz çayların muhabbeti olsun mektuplarımız. Hâlâ şekerli mi içiyorsun çayını? Biliyor musun ben de hâlâ şekersiz içiyorum çayı hem de bazen ağlayarak bazen çayla harmanlanmış şiirlerde “çay saati” muhabbetimizi düşünerek.
“Gelseydin bana bir çay içimi / Sen çay dökerdin ben içimi “
Bir bardak suda hiç unutulmayacak dostluklarımız vardı bizim. Su üstüne yazı yazsak, derdik. “Su Üstüne Yazı Yazmak”da okurduk dervişane hayatı. Hâlâ her doğum günü pastasında, kitapta geçen dünya lezzetlerine benzetilen, gelip geçici duygulardan bir yudum tadarım hep. Lavabo tıkandıysa ruhumun dehlizlerinde bir yerlerde oluşmuş kir, önce gelir aklıma. Ben “Su Üstüne Yazı Yazmak” nedir bilmem ama içinden hayatıma taşanlardandı misallerim. Yirmi yılı geçti o kitabı okuduğum ama hatırlıyorum bak ne güzel. Unutmanın nimet olduğu gibi hatırlamanın da nimet oluşu hatıralarımdan gülümsüyor bana. Ya sen Muhteşem? Hadi sen de anlat. İstersen çok gerilere gitmeden anlat. Elinde tuttuğun kitaptan sana dokunan cümleleri paylaş benimle. Kimbilir, bir gün beraber oturup çay içebilirsek yine de, belki vakit kalmaz yaşadıklarımızı anlatmaktan, okuduklarımızı anlatmaya. O yüzden sen de bana yaz. Sevdiğin şiirlere eşlik edeyim sen okurken. Sonra okuduğun kitaptan seçtiğin bölümleri okuyayım bir de senin yorumundan. Bu mektubu okuduğında “Muhteşem’e Mektuplar “ “Muhteşem’le Mektuplaşma” ya dönsün. Her zamanki gibi kâğıt ve kalem olsun “Ses” imiz, sözlerimiz.
Ben seni Allah için seviyorum Muhteşem. Bana isminle Rabbimin “En Büyük Sanatkâr” olduğunu hatırlatıyorsun.
Muhteşem Dostum, Baki Muhabbetle…
” Su Üstüne Yazı Yazmak” Evet sufi bir kitaptı diye hatırlıyorum. Yıllar sonra bu vesileyle tekrar hatırladım. Sonra şiir okudum bir ara. Evet evet ”Yaşamak Güzel Şey…” Ve ”Mektup”…
Hatırlamak, hatırlanmak ve hatırlarla hasbihal etmektir benim için de…
Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ yıllar önce okumuştum. Mektupta onu hatırladım. Ben de hep mektup yazardım ama artık mesajlar var