MUHTEŞEM’e Mektuplar 2
Betül Aydan
Sevgili Muhteşem,
Mektubuma, içinde doğacak kelimeleri merak ederek başlıyorum. Hayatımın sessiz bir köşesinde oturuyorum şimdi. Kimseler sözümü kesmesin sana mektup yazarken. Zihnim ve kalbim sadece mektupla ve seninle konuşsun istiyorum.
Sahiden insanın köşeleri var değil mi? Kimi keskin, kimi mülâyim. Gürültülü ya da suskun… Sonra çizgileri var, renklere mânâ yüklediği ve defterleri, çizgili, çizgisiz, kareli… Bugünlerde markete her gittiğimde yeni bir defter alıyorum. Uzaklara taşıyamadığım defterlerimin yerine kucağımda taşıyorum onları. Okuma notları, ders defteri, şiir defteri, günlük -ki ruzname demeyi daha bir severdim- masallar yazdığım defter, hikayelerimin doğduğu defter ve kelime defteri.
Bir gün bu defterlerime tekrar kavuşur muyum? Köyde divanın altındaki kutuda beni bekler bulur muyum? Sonra hemen yanıbaşındaki eski kol çantamın içindeki mektup-
larımı da kucaklar mıyım? Bilmiyorum. Bilsem bu kadar endişe etmem onlar için belki de…
Bilmem nedendir? İçimde hep “Gurbete giden döner mi, dönmez mi belli değil bilirim. / Ben bir karaağaç gölgesi buldum cebimde ümitlerim” şarkısı söyleniyor sessiz sessiz. Ben mi söylüyorum bu şarkıyı, aslında onu da bilmiyorum Muhteşem! Bunu Levent Yüksel söylemiyor şimdi. Ben söylüyorum ya da içimdeki o eski sözcük defterim. “Çekingen Kelimeler” koymuştum, o zamanki hayat okumalarımın başlığını. Hangi kelimeler yoktu ki o sözlükte? Sıla, gurbet, vuslat, fîrak vardı. Eğer, ile, ki, ama, fakat, ümit, hayal vardı. Ortanca çiçeği, çıkrık, ceviz ağacı, yayla, su, toprak, ağaç, ay çiçeği, karınca, tarla, zeytin ağacı, yağmur, dua, eski ev, mektup, sevda, aşk, defter, kitap vardı. Ve daha bir sürü kelime…
Muhteşem; Şimdi sen dersin belki: “Bu kelimelerde ne var? Bu kelimeleri herkes kullanıyor. Anlamlarını hepimiz biliyoruz!” Bildiğimiz ne çok şey var değil mi? Aslında bildiğimizi sandığımız… Oysa hepimiz için, her kelime ne kadar farklı bir yaşanmışlık taşıyor. Mesela her kelime benim için bir basamaktı. Yaşadığım her cümlenin ilk adımıydı kelimeler. Beni en çok da bir kelimenin başka
bir kelimeye taşıması mutlu ederdi biliyor musun? Küçükken masalları çok okurdum. Hayal dünyamda Hansel ve Gretel’in ormanda buldukları pasta ve çikolatadan yapılmış ev yerine, kelimelerden bir ev kuruyordum büyüdükçe. Öyle bir hayaldi ki, o evin duvarlarından seçtiğim kelimenin içinde yaşayacaktım. Ta ki öbür kelimeyi yaşamaya hak kazanana kadar. Beşikte sallandıktan sonra yürüyecektim adım adım. O kelimelerde benim için nice gizli hayat vardı. Kelimeler defterimde canlanırlar, kimseler duymadan benimle konuşurlardı. Ben kelimelerimle konuştukça susardım. Defterimle konuşurdum en çok. Yaşadıklarımdan kesitler vardı o defterimde. Bir yaz günü yaylada buz gibi içtiğim suda, içimle beraber dışımın da üşümesi vardı hem. “Eski Ev” de oturup sedirin üstünde, ta ovada kıvrılan nehrin hayal meyal beliren çizgisinde yüzen hayallerim, ümitlerim vardı.
İnsan büyüdükçe hayalleri küçülür mü Muhteşem? Eskisi kadar ufuksuz, uçsuz bucaksız değil artık hayallerim. Başımı alıp giderken bile hemen dönesim var. Köyüme, eski eve koşarak “geldim!” diyesim var. Olmayacağını bile bile hayallerimin üstüne çıkıp, korkularımın tepesinde zıplayıp, onlarla hemhal olasım var. Belki de ben hayal aleminin çocuğu olarak, büyüyemedim ve gerçeklerle yüzleşmekten korkuyorum. Tezatları duygularımda, Kaf dağına tırmanırcasına yaşıyorum bazen. Ölümle tamamen durmuşken hayatım, bir köşede yaşamak oluyor bazen tek idealim. Sonra da birden bir zaman kayması yaşıyorum. Kimi çok yakın, kimi çok uzak yaşanmışlıklarla, kelimelerime dokunuyorum parmak uçlarımla. Sahiden parmak uçlarımla değiyorum çok şeye. Bak bu mektubu da onlar yazıyor. Bir aralar okuduğum şiir kitabında geçen dizeler var şimdi hafızamda: “Onların parmak izleri vardır kendi cesetlerinde!’’ Ne kadar acı değil mi Muhteşem? Büyükler boşa dememiş ya: “Ne edersen kendine. Edersin kendi kendine!’’ Ama bak ben kendime bir iyilik yapıyorum şükür ki, sana mektup yazıyorum. Konuşuyorum seninle.
“Suskundu gözleri, dudakları suskundu / Dalmıştı uzaklara / Beklediği ya da özlediği birileri vardı / Anladım o bir yabandı…” Üniversite okuduğum yıllarda bir dikdörtgen ahşapa yaktırmıştım bu yazıyı. Zanaatkâr, bu yazıyı ahşaba yazarken bana şöyle bir bakmıştı. En çok da “Yaban” oluşum dikkatini çekmişti biliyordum.
Muhteşem, yaban olmak nedir bilir misin? Yaban olmak… Bilmemek olduğun yerleri, havasına suyuna alışamamak. Sonra çekinmek herkesten, her şeyden. Hep önüne bakarak yürümek. İçinden okumak şiirleri sonra. Kimseler bilmeden, duymadan yaşamak hayatı. Ne tuhaf değil mi? Bir yalnızlık senfonisi gibi notalar birbirini kovalıyor hayatımda. Şehirler arası o günün yabanlığı, şimdi ülkeler arası bir yabanlığa döndü. “Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır?” dizeleri şimdi ben “Sürgün Ülkeden…” gökyüzüne bakarken daha da anlamlı olup doluyor içime.
Defterime hatıralarımdan bakıyorum bugün. Bana gülümsüyor kelimeler. Kelimeleri ilk defa ilk okulumda görmüştüm ben. Yeni yıkanmış bir çamaşır gibi ipe asılı bakarlardı bize tahtanın yanından. Gül, al, tut, atla, oyna, ip, gel… Bir de Ali vardı baş kahramanımız. Ali topu tutardı, ip atlardı, eve gelirdi. İlk okulum geldi gözümün önüne. Her bayram neşesini kucağında hissettiğim… Güllerle çiçeklerle dolu okulumuzda buluyorum şimdi kendimi. Bir milli bayram arefesi eşiğinde “çiçek toplama şenliği” yaşıyoruz. Az sonra okulumuzun camları rengarenk olacak. Hayret ediyorum ninelere, teyzelere, babaanneme ve yengeme. Saklambaç oynarken en çok onlar yakalarlardı bizi ebenin yerine. Biz sobe demeden onlar bize derlerdi, elleri kulaklarımızda ya da gözleri kocaman gözlerimizde. Bahçesinde çiçekleri yaşasın diye, oraya bizden bir adım bile istemezlerdi. Çiçeklerini evlatları gibi sevenler bahçelerini açıyorlardı bayram için bize. Müsâde ediyorlar köy okulumuzu çiçekleriyle süslememize. Hatta kendileri de koparıyorlar çiceklerinden. Yarın bayramda çiçeklerini camları süslerken görecekler hem de son kez. Şiir okuduğumuz, okulun önündeki masada bir bardak suda canlı ve rengarenk duracak kimileri. Son kez değecek çiçekler gözlerine. Okulu ve bahçesini kaplayacak çiçek kokuları. Gülümseyecekler yine de. Eser sahibi, eserini görmekle teselli oluyor demek ki. Son kez koklayabilse, dokunabilse de ona…
Muhteşem, ben kelime defterimden en çok çiçekleri kokladım bugün. Kokularıyla, renkleriyle doğdular gözlerime. Kasımpatı, aslanağzı, gül, gelincik, kanarya, menekşe, ezan çiçeği, sümbül ve ortanca… Adımı öyle koymuşlardı benim biliyor musun? Bir çiçek adıydı adım “Ortanca”. Şimdi koşup sarılmak istiyorum. “Ortanca” diye seslenenlerime. Ben işte bundan da çekiniyorum Muhteşem! Onlara “ben geldim” dediğimde “Hoş geldin Ortanca(m)” diyemezlerse diye. Hem ben toprağa alnım değerek çok ağladım zamanında. Uzatacak elleri yerine topraklarını çok öptüm “Ortanca” diyenlerimin. Kelime defterimde “Ölüm” de durur hep baş köşede. “Sessiz Gemi”nin teselli dolu dizelerinde: “Birçok giden memnun ki yerinden / Çok seneler geçti, dönen yok seferinden” diye okurken zihnimdeki şiir defterini. Gülümserim limandan nice sessiz gidenlerime.
Muhteşem Dostum,
Bu mektup, bir bilinmez zamanda yaşadığım o gençlik yıllarımın hatıra defterinden doğdu. Defterim Kelime Defteri. Kelimeleri Çekingen…
Defterimin ilk sayfasına ne yazmıştım biliyor musun Muhteşem? “Benim kelimelerim çekingen. Annem gibi…”
Ya senin kelimelerin kime benziyor? Hiç düşündün mü?
Bir mektup ile duygular ancak bu kadar guzel ifade edilebilir. “Yaban olmak” hissinde kendimi buldum… kaleminize saglik…
Betül Hanım kaleminize sağlık.
kendime ait bir çok kavramı buldum. Farklı dünyalara salık verdi. Devamını bekliyoruz.
Bir psikoloji sayfasında okumuştum. Her kelimenin bir kıyafeti vardır, diyordu. Bu mektupta geçen kelimeler zihnimde canlanınca önce çiçek bahçesinde dolaştım. ilkokulaki kelimelerle ip atladım, top oynadım. Yaban olmayı,hissettim derinden…
Bilmem nedendir? İçimde hep “Gurbete giden döner mi, dönmez mi belli değil bilirim. / Ben bir karaağaç gölgesi buldum cebimde ümitlerim” şarkısı söyleniyor sessiz sessiz.
Şu cümleleri günümüzde birçoğumuz iliklerimize kadar yaşıyoruz dünyanın ücra bir köşesinde kalabalıklar içinde… Ah be içime oturdu… derin bir iç çektim ama nafile… Kaleminize. gönlünüze sağlık Betül Hanım…