Zembîlifroş

Yasin TOKSOY

Kürtlerin Yusuf ve Züleyha’sı olarak bilinen “Zembîlfıroş Efsanesi” adlı bu efsane, 990 ile 1100 yılları arasında, Kürt Hanedanlığı olan Mervanilerin başkenti Amed Farqin’de, bugün ki adıyla Diyarbakır Silvan da geçmektedir. Efsaneye ilk olarak 1600’lü yıllarda yaşayan Ünlü Kürt Dengbej’i Feqiye Teyran, kendi eseri olan Divana Feqiye Teyran’ da yer vermiştir. Zembîlfıroş; imkânsız bir aşka karşı, iffetini muhafaza etmek için canını feda etmekten çekinmeyen bir yiğidin, Yusuf Peygamber meşrebinden bir dervişin hikâyesidir. Bin yıldan beri anlatıla gelen bu efsane, Kürtler arasında Mem u Zin’den sonra en çok bilinen hikâyedir.

 Kürtçe’ de “zembil” sepet anlamına, “zembîlfıroş”  ise sepet satan anlamına gelmektedir. Asıl adı Mir Said olan, halk arasında “Muhyeddin”olarak da kendisinden bahsedilen Zembîlfıroş, Hakkâri Mir’inin oğludur. Babasının gözbebeği, yiğit mi yiğit, cesur mu cesur, gözü pek bir gönül adamıdır o. Ayrıca Zembîlfıroş, babasının yerine tahta geçmesi beklenen kişidir. Bu yüzden sarayda da bir dediği iki edilmez. Av meraklısıdır. Bazen yalnız başına, zaman zamanda babasının veziri ile ava gider.  Hep bir düşünce halindedir. Babasından kendisine devrolacak saray, hazine, debdebe ve ihtişam onun ruhunu sıkmaktadır. Bu yüzden ava çıkmak onun için bir kurtuluştur. Saraydan uzaklaşmak için başka bahanesi de yoktur zaten. 

Vezirle birlikte ava çıktıkları günlerden birinde, avdan dönerlerken bir ovandan geçerler. Ovadan geçerken Zembîlfıroş’ un atının ayağı bir çukura düşer ve atı tökezler. Zembîlfıroş bunun hikmetini merak eder ve hizmetkârlarına emrederek çukuru kazdırır. Buldukları bir mezardır. Mezardan iki taş çıkar ve taşın üzerinde yazan yazıyı okuduklarında çok eski bir mezar olduğunu anlarlar. Ancak, bu mezarda yatan ölünün henüz kefeni bile sararmamıştır. Ölünün yüzünü açar Zembîlfıroş. Kabir de yatan otuz beş yaşlarında bir gençtir ve bedeni olduğu gibi sapasağlam durmaktadır. Ölünün yüzüne baktığında, birdenbire ürpermeye başlar. Gördüğü şey onu başka bir âleme sürüklemiştir. Mezarın üzeri yeniden kapatılır ve saraya dönülür. O günden sonra Zembîlfıroş artık bir başka adam olmuştur. Yemeden içmeden kesilir. Sürekli bir düşünce halindedir. Dünyası bir odadan ibaret hale gelmiştir. Dışarı çıkmaz, kimseyle konuşmaz, kendi yalnızlığına gömülür. Onun bu haline daha fazla dayanamayan annesi, hekimler çağırır fakat kimse ona ne olduğunu anlamaz. Bunun üzerine annesi bu defa civarın şeyhlerine, pirlerine, melalarına haber yollar. Onları divana toplar ve oğlunun derdine çare bulmaları için onlardan ricada bulunur.  Dualar edilir, Allahtan niyazda bulunulur fakat Zembîlfıroş  ’ un derdine onlarda derman olmazlar. Aradan bir süre daha geçer. Bir gün yoldan geçen iki derviş Mirin evinde misafir olur.  Zembîlfıroş  ’ un durumdan kendilerine bahsedilince yanına oturup derdini kendisine sorarlar. 

-Ne oldu sana anlat bakalım yiğidim? Derdin nedir? Ne gördün ne yaşadın.

Zembîlfıroş başını kaldırıp dervişlerin yüzüne bakar ve onların kendisine can gözüyle baktıklarını anlar. Günlerdir, yemeden içmeden kesilen ve suskunluğa bürünen genç adam konuşmaya, başından geçenlerden bahsetmeye başlar. Av dönüşünü, atının ayağının çukura düşmesini ve mezarı. Sonra da asıl onu etkileyen şeyi anlatır.

“Mezarda yatan gencin yüzünü açtığımda, alnında boncuk boncuk ter damlaları olduğunu gördüm. O yüzdeki ifade, o ter damlaları, içimde, ruhumda depremlere neden oldu. Nedir bunun hikmeti? O ter damlaları neydi? O adamın cesedi neden daha dün gömülmüş gibi taze olarak karşımda duruyordu? “ der ve ardı ardına sorular sorar. 

Dervişlerden biri sözü alır ve konuşmaya başlar.

– Senin gördüğün o adam, yaşadığı süre boyunca tüm kazancını alın teriyle kazanmış, ailesini onunla geçindirmiş ve helal kazançtan başkasına tamah etmemiş biridir. Cenabı Allah’ta, sırf bu yüzden ona merhamet etmiş ve onun cesedini çürütmemiştir. Alnındaki ter damlaları, onun helal kazancının işaretidir. Mahşerde ona bu damlalar şahit olacaklardır.

Dervişler daha sonra kalkıp giderler. Zembîlfıroş’ un ise kalbiyle ruhuna Allah aşkı ve ateşi düşmüştür artık. Yüreği Allah korkusu, ölümün ve hesap gününün endişesi ile dolar. Yaşadığı hayatın anlamsızlığını sorgulamaya başlar. Yaşam telaşının biteceği,bu serüvende nihai noktanın bir mezarlık ve bir iskeletten ibaret olduğu gerçeği, onu başka dünyalara taşır. Onda ki bu derin inkisar, onun artık bir başka adam olmasına neden olur. Öte yandan ise alnındaki ter ile Allah’ın huzuruna gitmenin yolunu düşünür. Birer ışık olmuşlardır  o  ter damlaları ve her biri artık Zembîlfıroş’ a yol gösterecektir 

Zembîlfıroş sarayda daha fazla duramaz. Eşini ve çocuklarını alıp yollara düşer. Belde belde dolaşmaya başlar. Artık adı sanı unutulmuş biridir o. Her geçtiği belde de Mir Said’ likten uzaklaşır. Bir süre sonra Mir Said gider ve artık insanlardan bir insan olan, adı bilinmedik bir hak aşığı Zembîlfıroş gelir.  Elini eteğini dünyadan çekmiş, kendisine ve ailesine yetecek kadar helal rızık peşinde koşmakta olan bir derviştir yalnızca. O sadece bir Zembîlfıroş’ tur artık. 

Günleri böyle geçmeye devam eder. İçe doğru yolculuğunu tamamlamak üzere seyahati başlamıştır. Tatvan yakınlarına geldiğinde bir rüya görür. Rüyasında Bitlis’e doğru gitmesi, orada Şeyh Şahabettin ve Seyid Ali’yi ziyaret etmesi istenir. Bitlis’e doğru giderken Baykan’da Veysel Karani türbesine uğrar ve o civarın havası kendisine iyi gelmediği için Farqin’e doğru döner. Kâh durup kah seyahat ederek Farqin’e kadar gelir. Bir müddet de orada hayatına devam eder. Evinde ördüğü zembillerini alıp pazara götürür ve oradan elde ettiği günlük kazancı ile günübirlik hayatına devam eder. Mallarını pazara götürdüğü günlerden bir gün, bir dostu ona, Mir’in sarayının yanındaki pazara mallarını götürürse, orada mallarını daha rahat satabileceğini söyler. Zembîlfıroş denileni yapar ve mallarını alıp bahsedilen pazara götürür. 

Zembîlfıroş pazara vardığında, Mir’in hanımı “Gul Xatun” sarayın burçlarından birinde oturmuş pazarı izlerken, Zembîlfıroş  ’u görür. Görür görmez de ona tutulur. Tutulur tutulmasına ya, fakat kimseye bir şey diyemez. Nede olsa o hem bir saraylıdır, hem de Mir’in hanımı evli bir kadındır. Uluorta muradını dile getirebilme imkânı yoktur. Hizmetçilerinden birini Zembîlfıroş ’a gönderir. Kocasının adını kullanarak, ondan sepet almak istediklerini ve mallarını göstermek için saraya gelmesi gerektiğini bildirir. Zembîlfıroş sepetlerini satma umuduyla saraya geldiğinde, Xatun ona muradını açar. Niyeti Zembîlfıroş’la birlikte olmaktır. Yalnız Zembîlfıroş bir abdaldır, bir derviştir. Xatun’un bu muradına evet deme niyeti yoktur. Aralarında şöyle bir diyalog geçer. 

 Xatun der ki;

Kuro selka vir de bine

Mir dıxwaze te bıbine

Buha buha jı te bıstine

Lawıko ez bırindarım

Lawıko ez evindarım

Oğlan sepetlerini buraya getir

Mir onları görmek istiyor

Pahalı pahalı almaya da razı

Oğlan ben yaralıyım

Oğlan ben sevdalıyım

Zembîlfıroş   Xatun’un niyetini anlar ve ona cevap verir ve der ki;

Xatuna mın a delale

Mın bihistiye Mir ne lı male

Bazara’m bı male helale

Xatune ez tobedarım

Delale ez tobedarım Benim sevgili hanımım

Mir’in evde olmadığını duydum ben

Benim pazarım helal mal iledir.

Hanımım ben tövbeliyim

Sevgili hanım ben tövbeliyim

Xatun’un Zembîlfıroş’u bırakmaya hiç niyeti yoktur. Bu Yusuf yüzlü delikanlının gömleğini arkadan yırtarak bile olsa, muradını almadan bırakmamaya azmetmiştir. Xatun tekrar söze başlar.

Zembîlfıroş  lawikê nenas î

Tena derpî û kiras î

Tu ji destêm nabî xelas î

Lawiko ez evîndar im

 

Ey Zembîlfıroş , yabancı delikanlı

Varın yoğun üstündeki çulun

Benim elimden kurtulamazsın inan

Ey delikanlı sevdalıyım ben.

Zembîlfıroş buna şöyle karşılık verir:

Xatûna gerden bi morî

Qet nabe bi kotek û zorî

Tirsa min ji wî Rebbê jorî

Xatûnê ez tobedar im

Tobedarê xalıkê cebbarım

Lı ser tobaxu nayêm xwarê

Ey boynu inci gerdanlıklı hatun

Zorla güzellik olmaz biliyorsun

Yüce Rabbimden korkarım ben

Ey hanımefendi tövbekârım ben,

Yaradan ve Cebbar olan Allahtan korkarım

Ben tövbemden geri dönemem

Bir Xatun söyler bir Zembîlfıroş. Delikanlı tövbekâr olduğunu söyleyerek, Xatun’un tüm ısrarına rağmen teklifi kabul etmez. Fakat takati kalmamıştır Xatun’un. Sözle olmayacağını, onu bu şekilde ikna edemeyeceğini anlamış ve fiziki olarak onu sıkıştırmaya başlamıştır. Saray burçlarının kapılarını kilitlettirmiş ve burçlarından birinde Zembîlfıroş’u sıkıştırmıştır.

Zembîlfıroş  Xatun’ dan kurtulamayacağını anlayınca bir bahane bulur. Ondan kendisine hiç olmazsa bir ibrikte su getirmesini ister. Xatun Zembîlfıroş’un buradan kaçamayacağını düşündüğünden, onun istediğini yapar ve su getirmeye gider. O su getirmeye gittiği esnada, Zembîlfıroş kalenin burcunda ellerini semaya açıp şöyle dua eder.

– Yarabbi senin aşkından sarayımı, varımı yoğumu bırakıp yollara düştüm. Tövbekâr oldum. Şimdi ise bir tövbemi bozmam isteniyor. Tövbemi bozmaktansa ölmeyi diliyorum. Eşim ve çocuklarım sana emanet.

Duasını bitirir bitirmez, onlarca metre yükseklikteki sarayın burcundan kendisini boşluğa bırakır. Fakat  Allah, iffetini canına tercih eden bu delikanlıya şimdilik ölümü reva görmediği için, onun ölmesine razı olmaz. Bir melek vasıtasıyla Zembîlfıroş ’u sağ salim yere indirir.

Zembîlfıroş indiği yerden kalkar ve çadırının yolunu tutar. Eve vardığında, elinde ne malları nede parası vardır. Onun yolunu gözleyen hanımı, Zembîlfıroş  ’un bu halini gördüğünde kötü giden bir şeylerin olduğunu anlar. Ona zembillerin akıbetini sorar. 

-Ne yaptın, satabildin mi zembilleri?

– Paramda sepetlerimde Xatun’da kaldı. Bende onu Allah’a havale ettim. 

-Çocuklarımız aç biilaç. Yiyecek azığımız yok, ne yapacağız? 

-Tandırı yak, çocuklar uyuyuncaya kadar onları avut. Yarın bakarız bir çaresine. 

Karısı tandırı yakar ve çocuklarının uyumasını bekler. Bir süre sonra ortalığa burcu burcu yemek kokuları yayılır. Tandırı açıp bakarlar ki,tandırın içinde çeşit çeşit nimetler onları bekliyor. Bunların  Allah’ın onlara birer ikramı olduğunu anlarlar. 

Aradan bir müddet daha geçer. Xatun araştırır, soruşturur ve Zembîlfıroş’un çadırını bulur. Zembîlfıroş’un çadırda olmadığı bir anı kollar. Fırsatını bulduğu ilk anda, karısının yanına giderek kendisini tanıtır. Saraydan getirdiği tüm mücevher ve altınlarını ona verir. İstediği ise, sadece bir geceliğine Zembîlfıroş  ’un yanında yatmaktır. Zembîlfıroş’un karısı bu teklifi kabul etmek zorunda kalır. O akşamüzeri Zembîlfıroş gelmeden çocuklarını da alıp çadırdan uzaklaşır. Gecenin ilerleyen saatlerinde Zembîlfıroş çadıra geldiğinde karısı diye sandığı Xatun’un yanına uzanır. Fakat Xatun’un ayağında ki gümüş halhalın şangırtısından dolayı, onun kendi karısı olmadığını, Xatun olduğunu anlar. Hızlı bir şekilde kalkar ve kaçarak çadırdan uzaklaşır.  Xatun onun peşini bırakmaz. Zembîlfıroş kaçar, Xatun kovalar. Bir çayın kıyısına gelinceye kadar ilerlerler. Zembîlfıroş bakar ki Xatun’dan kurtuluş yok. Bilir ki Xatun kendisini öyle ya da böyle bir gün avlayacaktır. Ellerini bir kez daha açar ve dua eder. 

-Ya Rabbi bu günahtansa benim artık canımı al.Benim bu imtihanda kaybedenlerden etme. 

Allah onun duasını kabul eder ve Zembîlfıroş oracıkta ruhunu teslim eder. Xatun Zembîlfıroş’un yanına vardığında onun cansız bedenini görünce dünyası başına yıkılır.Hayat artık Xatun için anlamını kaybetmiştir. Kadınlık gururunu, sarayını varlığını uğruna feda etmeye hazır olduğu sevgili karşısında cansız olarak yatıyordur. Kendisini kaybeder ve  oda ellerini açar.

-“Yarabbi! Zembîlfıroş  hangi duayı etti ve sen onu kabul ettiysen, o duayı benim içinde kabul et.” der.

Allah onun duasını da kabul eder ve Xatun’da oracıkta ruhunu teslim eder.

You may also like...

1 Response

  1. GUSMENA S.N. says:

    farklı bir hikaye farklı bir bitiş. sonunu böyle beklemiyordum okurken. en azından eşiyle beraber vefat eder diyordum. tam tersi, Xatun ile sonlanması değişik bir hikaye olmuş. gerçekliğe yatkınlığı ise daha çok düşündürüyor. seven mi sevilen mi sevdiren mi?!. ilk defa duydum(okudum) ve pek güzeldi. umarım daha nice başarılı eserler okuruz böyle. teşekkürler.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *