MUHTEŞEM’e Mektuplar 7

 Betül Aydan’dan

Sevgili Muhteşem,

İçimden gemiler geçiyor. Bir deniz üzerinde mahkumiyetinden değil mahkumiyetine kaçan gizli duygularım var.  Her dalga biraz daha sallıyor beni.  Kimi annemin dizinde uykuya dalıyorum kimi bir depremden kaçar misali bir o yana bir bu yana koşmak istesem de koşamıyorum.  Herkes susuyor herkesin gözlerinde korku…  Titanic  batmıştı ya hani ismini aldığı filmde.  Dikkatimizi nasıl da çekmişti öyle hatırlıyor musun?  Herkes gemiden kaçarken bir grup müzisyen eserlerini icra ediyordu hiç tereddütsüz.  İşini son kez ama hiç yüksünmeden son anın tadını çıkara çıkara melodilerini gönderiyorlardı telaştan başka bir şey duyamayacak insanlara.  Onlar,  işlerini yapıyordu.  Gerisini boşvermişlerdi.  Kocaman telaşlarda, çığlık dolu seslerde küçük kalıyorlar kalabalıklarda küçülüyorlardı sanki.  Aslında nasıl da büyüktü yapabildikleri.  Sahi:” Büyüklük küçüklük de ne?  Bazen bir gemi batar da küçük bir kayık kurtarır” diyordu bir düşünür.  İçimden geçen gemiler var demiştim ya Muhteşem.  İçimde giden ve gelmeyenler de var gelip dönemeyeceklerle bir.

Hayatın ilmeklerinde bir yerden sesleniyorum sana.  İp olmuşum sonra birinin parmak uçlarında dolanmış ve diğer ilmeklerin içinde bir yerde durmuşum.  Bilirsin hem de hatırlarsın değil mi Muhteşem küçüklüğümüzde ilmek atılarak örülen  o kazakları,  hırkaları.  Bazen tam da istemediğin yerden bir ilmek dışarı çıkar ahenk bozulur,  bütün o uyumlu örgünün desenlerinin içinde bir düğüm gibi durur boğazda.  Göze dokunur bu durum.  İyi hissettirmez kendini.  Kendim şimdilerde bir örülmüş bütünlüğün içinde üzerinde durduğum kişinin yüzüğüne takılıp da yerinden oynamış bir ilmek gibiyim. Takılıyorum galiba bir şeylere.  Sonra bir asi gibi dik başım sivri bir tığla dokunulmasa boynunu eğmiyor.  İğneli sözler gibi sanki bazı bakışlar,  iğneyle kazılan kuyulardan çıkarabiliyor muyuz şimdi çocuklarımızı?  Peki  ya çocukluğumuzu?  Sonra yenilik isteyince, yeni bir başlangıç için ipin ucunu tutup elimizde o örülmüş giysi sessizce sökülsün diye uzaklara doğru koşuyor muyuz?  Ya da ne bileyim bir şeyler yapmalıyım ama ne?  diye soruyor muyuz kendimize?  Zeze’yi hatırlarsın hani o görünmez renkteki iple yaptığı muzipliği de.  Hatırladıkça gülümserim.  Zeze’yle tanıştığım kitap kokusunu turuncu renklerde duyarım hep.  İşte böyle bir tutunma macerasında renk renk ipler var örgü sepetimde.  Bir de düşündüm de ipin ucunu kaçırmak,  deyimi keçileri kaçırmaktan daha mı kolay ya da daha mı cevapsız Muhteşem?

Muhteşem,  Sana bu satırları üzerimdeki örgü kazağın dışa taşmış bir ilmeğine bakarak yazıyorum.  Küçük damlaların göle dönüşmek için damladığını biliriz ya  işte her örgü de şişte biriken bir damla adı ilmek olan.  Kış getirdi bu örgülü cümleleri sana.  Gemiler buz üstünde akıp gidemedi içimden.  Geçen gün kardan adamın başına çocuklarımın taktıkları örgü şapkaya bakıp gülümsedim.  Kardan adam da bana gülümsedi.  Kömürden değildi ağzı oyuncak nörf mermilerinin mavi uçlarından gülümsüyordu bize. Üzüldükçe daha dikkatle baktım ona. Bizim çocukluğumuzdaki kömür karasını ve küçük parçalarını düşündüm.  Hem kömürü hiç bilmiyor en küçük oğlum galiba odunu da.  Kaloriferli, kombili veya klimalı evlerde doğup büyüdü çünkü.  O odun,  kömürlü zamanlarımıza yetişmedi en azından köylerimizdeki sobalı evlerdeki sıcaklığı bile hissedemedi.  Eskisi gibi değil ya artık hiçbir şey. Geçmişe hiç yakın değil çocukların gördükleri, oynadıkları. Oysa soğuk bir sabahta uyanmak ve üşümek de ne tatlıdır bilirsin.  Sonra etrafı ısıtacak sobanın başında toplanmak…

Ah Muhteşem,  ah sevgili dostum!

Senin için kalemi elime her aldığımda çocukluğum ve bu yaşım arasındaki basamakları yavaş yavaş çıkıyorum.  Eteklerimizdeki güneş rengi her yaprakta el yazımızla yazdığımız kelimeler var.  Sırlarımızı fısıldıyorlar bize.  Bilmem ki hangi birinibhatırlarsın ya da unutursun?  Hani bahçemizde erik ağacı vardı.  Yaprakları yeşil,  dalları kalın.  Hâlâ o daldaki salıncakta sallanıyorum Muhteşem.  Biliyor musun,  karşımda gemiler var.  Geminin güvertesinden  üzerinde kalın örme kazaklı çocuklar el sallıyorlar bana.  Hatta yanlarına çağırıyorlar. Ama ben uzaklara gitmeyi göze alamıyorum.  Bırak,  şimdilik gemilerimiz yalnız içimizde gezsin. Uzaklardaki mavi deniz bize baksın biz üstümüzdeki gökyüzüne bakalım ve en iyisi gülümseyelim.

Hoşçakal Muhteşem…

You may also like...

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *