YASEMİN TATLISEVEN

Zeynep Gür

Zeynep Gür: Merhaba Yasemin Hanım! Sizi Ses Dergisi’nde genelde anı türündeki yazılarınız ile biliyoruz. Peki bize kendinizi tanıtır mısınız? Yasemin Tatlıseven kimdir?

Yasemin Tatlıseven: Ben Yasemin Tatlıseven. 44 yaşındayım. O yüzden anı yazıyorum. Çünkü anım çok benim. (Karşılıklı gülüşmeler) 20 senelik evliyim. Allah bağışlarsa 17 yaşında oğlum var. 15 yaşında bir kızım var. Trakya Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. 20 sene Türkiye’de bilfiil muhasebecilik yaptım, asıl mesleğim bu. Süreç boyunca (15 temmuz darbesi ve sonrası) işsiz kaldım. 3 yıl boyunca eşimden , 2 yıl çocuklarımdan ayrı kaldım. Pasaportuma el konulmuştu. Dolayısıyla Türkiye’den çıkıp çocuklarımın yanına gidemiyordum. Yasal yollardan uğraştım, bir türlü pasaportumu almayı başaramadım. Sonuç alamayınca 2018 yılında yasal olmayan yollardan çocuklarımın yanına gitmeye karar verdim. 2018’de Meriç Nehri’ni geçerek Yunanistan’a vardım. 2019 Nisan ayında da, yaklaşık 8 ay sonra, çocuklarımın yanına geldim. Ancak geldikten sonra herşey bitmedi.

Zeynep Gür: Tabi imtihan bitmedi. (Karşılıklı gülüşmeler.)

Yasemin Tatlıseven: Aslında çocuklarım çok sevinmişlerdi. Bir araya geldik. Yaşasın! Artık herşey geride kaldı derken, benim bir rahatsızlığım ortaya çıktı. Geldikten yaklaşık 15 gün sonra kanser teşhisi koyuldu. Bir ay sonra ameliyat oldum.

Zeynep Gür: Geçmiş olsun.

Yasemin Tatlıseven: Sağolun, teşekkür ederim. Aşağı yukarı bir yıldır tedavilerim devam ediyor. Kemoterapi, radyoterapi aldım. Bir yıl içinde iki defa operasyon geçirdim. Çok şükür Ramazan öncesi tedavilerim bitmiş oldu artık.  Bundan sonra rutin kontrollerim var. İnşallah atlatmışımdır. 

Zeynep Gür: İnşallah çok uzaklara gitmiştir. Atlatmışsınızdır umarım. 

Yasemin Tatlıseven: Zeynep’ciğim, hastalığımdan bahsettim çünkü ilk başlarda redediyordum. Reddedince daha zor oluyordu benim için. Kabul edip onunla beraber yaşadığım zaman yaşam kolaylaşıyor ya da insanlarla paylaştığım zaman da… Ben artık kendimi onunla beraber tanımlıyorum.

Zeynep Gür: Aslında paylaşmış olmanız bile kabullenişinizin bir kanıtı olmuş oluyor. Çok mutlu olduk sizi tanıdığımıza.

Edebiyat ile ilginiz ne zamandan beri var? Ses Dergisi’nden önce edebiyat ile ilgili bir şeyler yapıyor muydunuz? İlk yazma deneyiminizi nasıl gerçekleştirdiniz? Sizi etkileyen olay, durum veya duygu neydi? Hatırlıyor musunuz?

Yasemin Tatlıseven: Edebiyat ile bir ilgim yoktu açıkçası. Muhasebeci olduğum için birbirine çok zıt şeyler. Ben sayısalcıydım. Matematiği çok seviyordum. Öte yandan öyle bir yeteneğim vardı. İlkokuldan itibaren bütün öğretmenlerim beni hep yazmam konusunda teşvik ettiler. “Çok güzel yazıyorsun. Sakın bunu bırakma. Doğuştan gelen bir yetenek…” derlerdi ama hiçbir zaman üzerine eğilmedim ve zamanım da olmadı. Türkiye’de eğitim sisteminden dolayı puanım işletmeye yetmişti. Ondan sonra okuduğum için muhasebeciliğe yöneldim. İlk ne zaman yazmaya başladım dersem ; çok eskiden özel televizyonların olmadığı zamanlarda TRT’de çocuk saati olurdu. Benimle yaşıt olanlar ancak bilir bunu. O çocuk saatlerinde yarışma programları düzenlenirdi. İlk defa arkadaşımla ona katılmıştık. Radyoyu dinlerken bir paragraf verdiler. Sonunu istediğiniz gibi tamamlayıp söylenen adrese belirtilmiş vakite kadar gönderin deniyordu. Biz de arkadaşımla hemen yazıp gönderik ama dereceye giremedik. Demek daha iyi yazanlar varmış ama ondan sonra ilkokul öğretmenimize söyledik. Çok mutlu oldu. O zamanlar beni çok destekledi yazayım diye fakat devam etmedim açıkçası. Çocuklar doğduktan sonra günlük tutuyordum ya da canım bir şeye çok sıkılırsa, kafam bir şeye bozulduğu zaman yazıyordum kendimle dertleşir gibi. 2016 ‘da işsiz kalınca yaptığım ilk şey kendime kocaman bir defter, bir kalem almak oldu. O zaman Türkiye’de çok yazdım. Onlar hala bana gelmedi, orada kaldılar. Atina’da da çok yazdım. Şimdi de dergide yazıyorum. İnşallah böyle de devam eder.

Zeynep Gür: Umarım Türkiye’deki yazılarınıza da ulaşırsınız. Yazdıkları insan için evladı gibi oluyor bence. Ben yazdıklarımı çok kaybettim. Her kaybettiğimde çok üzüldüm. En son Atina’da telefonum çalındığında telefonuma değil yazdığım yazı ve şiirlerin de yok olup gidişine üzülmüştüm. Peki Yasemin Hanım, yazarken ilham gelmesini bekliyor musunuz? Yoksa bir konu belirleyip üzerine yazmayı mi tercih ediyorsunuz? 

Yasemin Tatlıseven: Bir konu belirlediğim zaman zorlama oluyor. Sonunu getiremiyorum. Çok uğraşmam gerekiyor böyle bir durumda yazıyla. Geçenlerde “Pandemi” ile ilgili bir yarışmaya katıldım ama kendimi çok zorlayarak yazdım. 15 gün sürdü o yazıyı derleyip toparlamam. Çok da içime sinmedi oysa ilham geldiği zaman öyle olmuyor. Kalemi elime alınca şakır şakır yazıyorum. İyi ya da kötü… Çok rahat, akıcı yazıyorum. O yüzden ilham gelmesini bekliyorum. O da genelde gecenin köründe geliyor. 02.00’de, 03.00’de… (karşılıklı gülüşmeler) Tam güzel bir uykuya dalacağım, bir başlık beliriyor kafamda ve onun altını bir paragraf ile doldurmaya başlıyorum. Derken ikinci        paragrafı dolduruyorum. Sonra sabah olunca hiç birini hatırlamayacağım deyip kalkıp yazıyorum. Sonra sabaha kadar oturup yazıyorum.

Zeynep Gür: Evet, bende de böyle oluyor. Size tam burda şunu sormak istiyorum. Her an yazmak için cebinizde hazır beklettiğiniz bir kaleminiz, not defteriniz var mıdır, beklenmedik anlarda aklınıza bir fikir gelip yazmaya başlamak için?

Yasemin Tatlıseven: Yok. Öyle bir defterim yok ama karalama yaptığım 5-6 defterim var. Bu arada benim el yazım berbattır. Bazen ilham gelip kalem nerede defter nerede deyip hızlıca yazıyorum sonra kendim okuyamıyorum. (Karşılıklı gülüşmeler) Hiçç bir şey bulamazsam da telefon çok kurtarıcı oluyor, yani dışarda, otobüste gibi bir yerde-

yim diyelim ki, hemen telefonun notlar kısmına yazıyorum. Sonra onu bir kaç gün içinde deftere geçiriyorum. Ben öyle bilgisayara da yazamıyorum. İlla deftere yazacağım. Öyle özellikle bir defter aramıyorum. O an ne bulursam, onunla yazıyorum. Bazen ses kaydı yaptığım bile oluyor.

Zeynep Gür: Ben de ses kaydı yapıyorum. Önceleri yazdıklarımı hemen o ilk duygu ile seslendiriyordum. Sonra bir kaç tane de, önce seslendirdim sonra yazdım. Çünkü ilham perileri gelmişken ben yazıncaya kadar duygu ve düşüncem değişiyor. Bazen yazdıklarımın rotası değişiyor. İlk düşüncem ile yazdıklarım farklı oluyor.

Yasemin Tatlıseven: Evet. Evet bende de oluyor. Hatta ben paragrafları satır başlarını not alıyorum. Çünkü paragrafın altını doldururken unutuyorum fikirlerimi. Yoksa dediğin gibi konu çok farklı bir yere gidiyor. Az önce çok güzel bir şey düşünmüştüm diyorsun o anda aklına gelmiyor. Yazmaktan keyif alıyoruz.

Zeynep Gür: Evet yazmaktan keyif alıyoruz. Peki yazarken yaptığınız tipik, karakteristik bir alışkanlığınız var mı? Mesela ben fon müziği dinlerim. Ya siz? Yazmayı tercih ettiğiniz özel bir kaleminiz, evinizde özel bir köşeniz var mıdır? Şerif Bey’in deyimiyle kaleminizi açıp mı başlarsınız yazmaya?

Yasemin Tatlıseven: (Gülerek ) Çay. Çaysız yazamıyorum, zaten benim çaydanlığım hep ocaktadır. Çay olmazsa yazamıyorum. Evim de çok müsait değil. Öyle özel bir çalışma alanım yok. Şunu da tahlil ediyorum; bazen koltukta yazayım diyorum. O zaman çok verimli olamıyorum, masanın başına geçince daha ciddi çalışıyorum. Yani masa başa olmasını tercih ediyorum. Yazı yazabileceğim sert bir zemin olması benim için yeterli. Bahçemiz var. Afrika’da olduğumuz için 12 ay yaz mevsimi. Bahçeye çıkıyorum genelde. Orda daha rahat yazıyorum. Bahçede odadakinden daha akıcı oluyor. Kalem olarak da kurşun kalem tercih ediyorum. Şerif Bey’in dediği gibi ucunu açıp başlıyorum. Uçlu kalemle çirkin yazdığım için tercih etmiyorum. Hızlı hızlı yazmaya çalışırken ucu kırılıyor. Onu değiştirinceye kadar sinir oluyorum.

Zeynep Gür: Anı türünde yazıyorsunuz. Bu anıların kaynağı nedir? Kendiniz ve yakın çevreniz mi? Yoksa yaşam serüvenlerini dinlediğiniz kişilerin yaşamlarından bize bir kesit mi sunuyorsunuz?

Yasemin Tatlıseven: Kendi hayatımdan da yazıyorum. Etrafımdaki insanların hayatlarını da gözlemliyorum. Biz yazan çizen insanlar, etrafımızı daha fazla gözlemliyoruz. Dün bir arkadaş grubuylaydım. Arkadaş kendi hayatıyla ilgili bir kesit anlatırken bir cümle söyledi. Ben o cümlenin altını doldurmaya başladım zihnimde. O cümle benim için bir başlık oldu. Arkadaş “Beni dinlemiyor gibisin” dedi. “Evet. Öyle güzel bir başlık verdin ki bana, onun altını dolduruyorum.” dedim. Eve gelince de bunları yazdım. Şimdi bu yazı o arkadaşın hayatı. Tabii kendi hayatımla ilgili de yazıyorum. Yazınca da kendi hayatım olduğunu belirtiyorum. Genelde dergiye kendi hayatımı gönderdim. Biz yazarlar gözlemci olduğumuz için, bir çocuğun düşmesinin, ağlamasının fotoğrafını çekiyoruz ya da bir ağaca çiçeğe bakarak bir şeyler çıkarıyoruz. Bunlarla ilgili farklı anlamlar canlanıyor aklımızda ve bunları yazıya dökebiliyoruz. Umarım iyi şeyler dökülüyordur.

Zeynep Gür: Kesinlikle çok güzel şeyler yazıyorsunuz.

Derginin ilk sayısından beri yazıyorsunuz. Sanırım sayın Şerif Aydın’ın bir duyurusunu görüp harekete geçmişsiniz. Bunu bize biraz anlatır mısınız? Ne hissettiniz duyuruyu ilk okuduğunuzda?

Yasemin Tatlıseven: O zaman kemoterapi alıyordum. Çok ağır ilaçlar kullanıyordum. Çok da kendimde değildim ama duyuruyu gördüğümde hemen bir şimşek çaktı kafamda. Hemen kızıma da söyledim. Kızım ve ben hemen kısa sürede yazılarımızı hazırladık, gönderdik. Açıkçası ben Şerif Bey’in bu kadar çabuk hareket edeceğini düşünmemiştim. Derginin bu kadar hızlı hayata geçeceğini öngörmemiştim. 2-3 ay sürer yazıları eleyip seçmeleri diye düşündüm. Bir gece sürpriz oldu. Tam yatacaktım. Derginin kapağını gördüm. Kendi adımı gördüm. Kızımın adını gördüm. Hemen koşup kızımı uyandırdım. “Kalk, dergi çıkmış, yazılarımız çıkmış.” dedim. Hemen bir solukta okuduk. Sabaha kadar dergiyi defalarca okuduk. Çok mutlu olduk. Yazdıklarımız bir köşede duruyordu. Böyle bir ortam bulup da başkalarının okumasına da vesile ol-duğu için Şerif Bey’e çok teşekkür ederiz. Çok sevindik, mutlu olduk derginin hayata geçmesiyle.

Zeynep Gür: Ses Dergisi’nde yayınlanan ilk yazınız “Meriç’te Can Pazarı” hikayesi. Bu hikaye ilgili bize ne söylemek istersiniz? 

Yasemin Tatlıseven: Bir büyüğüm bana “Çok güzel yazıyorsun ama yazdıklarını yaşarken not al. Bu duyguyu yaşıyorsan, o bulunduğun ortamdayken yaz. Çünkü ortamı değiştirdiğinde duygun da değişebilir ya da üzerinden zaman geçtiğinde aynı şeyleri hissetmeyebilirsin. Yaşadığın anda olabildiğince hızlı o duyguları kaleme al. Yanında her zaman kalemin kağıdın olsun.” derdi. Tabii biz Meriç Nehri’ni geçerken kağıt kalem yoktu yanımızda, bu sebep-

le Atina’ya gittikten sonra ilk yaptığım şey markete gidip küçük bir defter, kalem almak oldu. “Meriç’te Can Pazarı” nı o zaman yazmıştım. Meriç bizim için çok sıkıntılıydı. Belirsizlik… Bir daha ülkeye dönüp dönemeyeceğimizi bilmiyoruz. Belki ölümüz bile gitmeyecek ülkemize. Bunları bilerek çıktık yola. Annemizi, babamızı bir daha görebilecek miyiz, bilmiyoruz. Öte yandan benim çocuklarım var kavuşmayı beklediğim. Ölüm var kalım var. Herşeyi göze alarak çıktık. Aynen o yazıdaki gibiydi duygularım, yaşadıklarımı aynen birebir satırlara döktüm. Ne kadar hissedildi bilmiyorum.

Zeynep Gür: Evet, gönüllerimize tercüman oldunuz.

Yasemin Tatlıseven: Meriç çok anlamlı bir anıdır. Meriç’i geçtikten sonra Atina’da ev hayatına geçiyoruz. Yeni gelenlere soruyoruz. “Nasıl geçtiniz? Ne yaptınız?” O zaman konuşuluyor sonra bir daha konuşulmuyor. O geceye geri dönmek istemiyor kimse. Bir travma gibi. Yaşananlar kolay değil. Ülkemizi o şekilde terketmek zorunda kalmak, başka bir ülkeye kaçak girmek kolay değil. Kimse konuşmuyor ama bunları yazınca bir çok arkadaş “Aaa evet, biz de aynı duyguları hissettik.” dedi.

Zeynep Gür: Kesinlikle öyle… Yasemin Hanım, etkilendiğiniz, hayran olduğunuz, takip ettiğiniz yazar ve şairler var mıdır?

Yasemin Tatlıseven: Şiir konusunda çok iyi değilim. Yazamıyorum. Lise üniversite yıllarında okurdum. O zamanlar Sezai Karakoç’un “Ey sevgili” diye bir şiiri vardı. Özdemir Asaf’ı takip ediyordum. Popüler kültürden o dönem İbrahim Sadri parlamıştı. Şiirle ilgim o yıllarda bu kadardı. Ben kitap okumayı çok severim. Biraz da popüler kültürü okuyorum. En çok satılanlara bakarım kitapçılardan veya internetten. Onları özellikle takip ederim. Ahmet Ümit’i çok seviyorum. Onun romanlarını seviyorum. Onun romanlarında oluşturduğu Başkomiser Nevzat karakteri var. Tüm kitaplarında o karakter var. Polisiye ama çok seviyorum. Çok samimi ve sürükleyici geliyor bana. İstanbul’un sokaklarında gezdiriyor genelde bizi. En son “Elveda güzel vatanım” ile ilgili bir totem yapmıştım. Aldım ama bir türlü okuyamamıştım. Dedim ki; “Ne zaman ben bu kitabı okursam, ülkeme ‘elveda’ diyeceğim.” Sonra gerçekten okudum ve ülkeden çıktım. Dan Brown seviyorum. Kayıp Sembol isimli kitabını çok seviyorum. Elif Şafak, Canan Tan, Ayşe Kulin seviyorum. Debbie Macomber’in Küçük Mucizeler Dükkanı serisini seviyorum. Amerika’daki değişik değişik insanların hayatlarını anlatıyordu. Bana çok hoş gelmişti. Sarah Jio var. Murat Menteş’e bayılıyorum. Çok ince, naif, esprili bir üslûbu var. Onun kitaplarını kahkahalar atarak okuyorum. Nazan Bekiroğlu’nun “Nar Ağacı” kitabının etkisinden günlerce kurtulamamıştım. Harika bir kitaptı. Siyah beyaz resimlere bakıp o resimlerin içine girmiştim. Bana çok ilginç gelmişti. Tasvirleri çok güzeldi. Tebriz, Batum o civarlarda geçiyordu hikaye. Çok merak etmiştim. Bir an önce İran’a gidesim gelmişti. Uçurtma Avcısı’nı çok beğenmiştim…

Zeynep Gür: Bir de şunu sormak istiyorum; İstanbul Cağaloğlu ile ilgili bir hayaliniz var. Ses Dergisi’nin 10 yıl sonrasıyla alakalı bir hayal bu. Bunu bizimle paylaşır mısınız? Gerçekten 10 yıl sonra sizce Ses Dergisi nerede olur?

Yasemin Tatlıseven: İnşallah hayal ettiğimiz gibi olur, teknoloji çağında yaşıyoruz. Aslında biz olması gerekeni yapıyoruz, dijital dergi çıkartıyoruz. Geçenlerde pandemiyle ilgili bir program izledim. “İnsanlar artık ofislerde değil evlerde çalışacak;  bundan sonra basılacak gazete olmayacak dijital gazeteler olacak.” deniyordu. O zaman “Biz bunu yapıyoruz zaten.” dedim. Evet biz onu yapıyoruz ama ben eskiye bağlı biriyim. Bilgisayarda yazamam, kağıda yazarım. İnternetten kitap okumayı sevmem, kitabın kokusunu içime çekmeyi severim. Dolayısıyla da dijital dergiyi okuyorsun tabii fakat o dergiyi eline alıp kuşe kağıda dokunmak, sayfaları çevirmek, yeni basılmış kitap kokusunu almak, daha bir hoş geliyor. Hayale dönecek olursak, ileride belki İstanbul Cağaloğlu’nda olmaz ama Kanada’da olur Ses Dergisi, Amerika’da olur… Biz oralara gideriz belki de. Teknoloji değişiyor. Şartlar değişiyor. Dünya bir kabuk değiştiriyor şu an. Umarım çok güzel şeyler olur. 

Zeynep Gür: Yasemin Hanım yazdıklarınız hayatınızı etkiliyor mu ya da hayatınız yazdıklarınızı etkiliyor mu?

Yasemin Tatlıseven: Yazdıklarım hayatımı etkiliyor. Yazı yazmaya dalıp yemek yapmayı unutuyorum. (Gülüşmeler) Bir bakıyorum saatler geçmiş ama ben 5 dakika geçti sanıyorum. Yazmak hastalığım süresince de beni hayata bağlayan bir unsur oldu. Bu açıdan da çok güzel bir etkisi var. Atina’da kaldığım dönem de psikolojim iyi değildi. Görüştüğüm bir psikoloğa “Yaşadıklarımı yazarak kendimi demoralize mi ediyorum?” dedim. Psikolog “Yazmanız çok faydalı. Yazıyorsanız içinizden atıyor, kendinizle paylaşıyorsunuz. Derdi dertle paylaşıyor gibi değil de, yazarak kendinizi deşarj ediyorsunuz. Yazmak çok yararlı bir eylem, öyle bir yeteneğiniz varsa kullanın. Olumlu olumsuz her duyguyu yazarak boşaltın.” demişti. O yüzden yazmanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Bir de bu dönemde istediklerimizi özgürce yazamıyoruz belki, sevdiklerimize bir zarar dokunur mu diye ama Allah ötede hesap sorarsa “Arkadaşlarınız bu kadar sıkıntı yaşarken, siz ne yaptınız?” diye. Ben de iki satır karalamış olmayı tercih ediyorum. Belki hiç bir şeye yaramıyordur yazdıklarım ama bir yerlerde okunuyorsa ve birileri “Bu da böyleymiş.” diyorsa ya da 10 yıl, 20 yıl sonra insanlara “Ya insanlar neler yaşamış, bizim hiç haberimiz olmamış, yazıklar olsun” dedirtebilirsek, yani tarihe bir iz bırakabilirsek, ben çok mutlu olurum. Yazdıklarım bu şekilde hayata dokunursa, birilerine bir pencere, yeni bir düşünce kapısı açarsa, çok mutlu olurum.

Zeynep Gür: Son olarak yazmak isteyen ama yazmaya cesaret edemeyen, yazan ama bunu herhangi bir platformda paylaşmayan, geleceğin yazar ve şairlerine son bir not olarak ne söylemek istersiniz.

Yasemin Tatlıseven: Böyle bir yetenekleri varsa kaleme kağıda dört elle sarılsınlar. Kalem kağıdın üzerinde gezinir. Asla yazmayı bırakmasınlar. Keşke demek çözüm değil ama küçüklükten beri beni yönlendirenleri dinleseydim de, keşke daha önceden yazsaydım. O yüzden genç kalemler bu konuda başarılı iseler asla bırakmasınlar. Kendilerini sürekli geliştirsinler. Ben dergiye yazdığımdan beri Türk Dili Kurumu’nun sitesinden çıkamıyorum. Acaba bu nasıl yazılıyor diyorum. Bazen doğru bildiklerimiz yanlış çıkabiliyor. Burada imkanlar az. Keşke burada da yazarlık kursları olsaydı. Ben Afrikada’yım ama gençlerin önünde daha çok fırsatlar var. İstedikleri şeyi azimle çalışarak elde edebilirler. Şuan online imkanlar çok. O yüzden hayallerinin peşinden koşsunlar . En önemlisi hayal kursunlar. Yazmak çok önemli. Bu gün neden yazarlar tutuklanıyor. Çünkü insanların bakış açısını değiştiriyorlar. Eğriyi doğruyu gösteriyorlar.

You may also like...

2 Responses

  1. Canan says:

    Merhaba, çok uzun zamandır böyle güzel bir röportaj okumamıştım. Sevgi dolu,samimi…Kaleminize sağlık.

  2. Aysegul says:

    Cok zevkle okudum, ikinizinde yüreğine, eline sağlık. Teşekkürler

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *