Edebiyat Cemiyetleri ve Ses Dergisi
Günümüzde edebiyatla, kitapla, yazıyla ve şiirle meşgul olanlara bakın, gökteki yıldızlar gibi birbirinden bağımsızdırlar. Gerçi hem roman, hem tiyatro, hem de şiir, ortak çalışmayı kabul etmeyecek kadar ferdî ve şahsidir. Edebiyat tarihinde, iki kişi tarafından mısraları oluşturulmuş bir şiire rastlamak mümkün değildir. Bir roman ve şiir, tek kişinin hayalinden, kurgusundan ve ilgisinden oluşur, öyle değil mi? Gerçi Dostoyevski’nin pek çok eserinde, birden fazla insanın etkisi ve çalışması vardır ; fakat edebiyat tarihinde, Dostoyevski gibi, her bir bölümünü farklı kimselere yazdırıp da, en son kendi üslubundan geçirerek roman yazmayı deneyen, kaç yazar bulunabilir? Anonim, destan, güldeste, antoloji, iktibas ve ansiklopedik tarzda hazırlanmış eserleri hariç tutarsak, edebiyata ait hemen her mahsûlün, ferdî hayal ve çalışmaya dayandığını söyleyebiliriz; fakat edebiyatın daha çok ferdî ve şahsi çalışma ürünü olarak karşımıza çıkması, tabi ki edebiyat cemiyetlerinin ve dergilerinin gereksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksi takdirde edebiyat, motivasyon ve kuvvet kaynağını, şimdiye kadar çoktan kaybetmiş olurdu. Yani edebî verimlerin, şahsi tecrübe ve çalışmaya dayanmasıyla, edebiyatla meşgul olan şair ve yazarların ferdîliğini, yani yalnızlığını, birbirine karıştırmamak gerekir. Bir toplumda, edebiyata olan ilgi ve alâkanın arttırılması ve sanat tecrübesinin faydaya dönüştürülebilmesi adına, edebiyat cemiyetlerine ve dergilerine; değil az, çok ihtiyaç vardır. “En iyi ağaç ormanda yetişir.” sözü boş bir söz değildir. Edebiyat tarihinin belli dönemlerine, sanat ve estetik görüşleriyle ortaya çıkan ve temayüz eden akımların hâkim olması, ancak edebiyat cemiyetlerinin faaliyetleri ve varlığı ile îzah edilebilir. Gerek klasik akımın, gerekse romantik akımın veya natürel akımın ortaya çıkması ve kendi tesirinde eserler meydana getirerek, batıdan doğuya doğru yayılmasında, edebiyat cemiyetlerinin payı büyüktür.
Bugün ise, edebiyatın eser olarak ferdî özgünlüğe dayanmasıyla, edebiyatla meşgul olanların hiçbir gruba dahil olmadan, ferdî bir tavır içinde olmaları birbirine karıştırıldığından, güçlü edebiyat cemiyetlerinin ve dergilerinin varlığından maalesef mahrum kalıyoruz. Daha başka sebepleriyle bu durum, edebiyata yatkın olan heveslileri gerekli olan motivasyondan mahrum bıraktığından, zayıf çizgili, kısa soluklu eserlerin vücuda gelmesine sebep olmuştur.
Sanıldığının aksine, her güçlü şairin veya romancının bağlı olduğu bir cemiyeti ve dergisi, gâye diye takip ettiği bir ideali vardır. “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl.” diyen Mehmet Âkif’in, Sami Banarlı’nın hazırladığı “Resimli Türk Edebiyatı Tarihi” kitabında, Servet-i Fünuncular’la beraber çekilmiş fotoğrafını görürsünüz. Halbuki Mehmet Âkif, bir edebî cemiyet olan, Servet-i Fünuncular’ın içinde yer almamıştır; fakat bu edebiyat cemiyetine Âkif’in bağlı olmaması, onun bu edebiyat topluluğunda olanlarla, bir kahvehânede bir araya gelmedikleri ve hatta polemik yaşamadıkları anlamına gelmiyor. Zirâ gazete köşelerinden, edebi kimlikte olanların, hicve dayalı polemiklerde bulunmaları da, bir tür diyalogdur, fikir alış verişidir ve kültürel zenginliği paylaşma faaliyetidir. “Benim üslûbum değil esâlibim (üsluplarım) vardır.” diyebilecek kadar edebî eserlerde ferdî takılan (kendine göre) Abdülhak Hamit de, edebiyat cemiyetleriyle iç içeydi. Paris’ten dönen Yahya Kemâl’in, kısa sürede çevresinde bir halkanın oluştuğunu, bilmem söylememe gerek var mı? “Yeni Mecmua”nın yazarları arasında kimler yok ki? Yakup Kadri’den, Ziya Gökalp’e kadar herkes orada. Fecr-i Âti topluluğunun sâdık bir bendesi olan “Piyale” şairinin de durumu, Hamit’den veya Yahya Kemal’den farklı değildir. Şairimiz, kendine göre bir üslupla, ağır ağır çıkıyordu şiirin sembolik basamaklarından; amma Piyale’nin önsözünde, bir edebî topluluğun, şiirle alakalı fikirlerini izah etmekten de geri durmuyordu. Nâmık Kemâl ise kendine göre bir vatan şâiriydi. Kükrerdi gürlerdi; fakat mecmuaların çevresinde, edebiyat ve sanat ilgisi yüksek insanlarla hep beraberdi.
Kısacası dostlar, bu edebiyat yolunda yürüyenler, hep beraber yürümüşler, çünkü tek başına bu yolda yürümek zorlardan zor! Edebî bir cemiyetle ve edebî bir dergiyle beraber olmak ise, işi kolay kılar. Çünkü en azından dergiye dayalı bu edebî cemiyet, kendine göre bir kamuoyu meydana getirir. Meydana gelen bu kamuoyu da, edebî eserlere insanların rağbet etmesini sağlar. Böylece edebiyatla meşgul olanlar destek ve kuvvet görmüş olur.
Bu minvalde “Ses Dergisi” de böyle bir salih daireyi yakalayıp, nice kabiliyetlerin heder olmasına engel olur ve nice tohumların inkişaf etmesine vesile olur, inşallah!
Bu yazıyı okumuş olmak, çok büyük mutluluk benim için. Edebi mahfillerde edebiyatçıların nasıl da bir araya geldiklerine şahit olmak daha doğrusu hatırlamak edebi heyecanıma fer verdi . Bir edebi tebessùm oluştu içimde. Înşallah bu güzel derginiz de “SES” olup nice edebi dimağı topluyor bünyesinde. Bereketli olsun edebi mahfilimiz. Selamlar….