Muhteşem’e Mektuplar 5

Betül Aydan 

Sevgili Muhteşem,

Bir düş kırıklığı koymak istiyorum bu mektubun ilk cümlelerine. Bilemediğim sükûtlar yaşıyorum hayal hanemde. Sükût-u hayal… Senin hayallerin de sükûta uğradı mı hiç? Hayal, kelimesini hangi bağlamlarda yaşadın? Meselâ ben, daha çok küçüklüğümden o köy evimizin üst katındaki odada hayal kelimesini ilk kez okudum. Bir çerçeveydi gözlerime değen etrafı sarı, kağıdı solmuş yazı daktiloyla yazılmıştı.

“Eğer tahayyül edebilir lâkin hülyalarının esiri olmazsan…” diyordu yazıda. Ben de o zaman iç içe kelimeleri çekip büküp açamıyordum önüme. Sözlüklerde araştırmıştım. Tahayyül ne demek, hülya ne demek? Hayal etmekti anlatılmak istenen sınırsız pervasız ve duygularını esir eden hayaller…Hani ucu bucağı olmayan ve aslında hiçbir neticeye ulaştırmayacak hayaller…

Muhteşem, senin de öyle hayallerin oldu mu? Sonra sükût elbisesini giyinip de siyaha büründü mü hayallerin? Garip değil mi Muhteşem, garip olmak,garip kalmak…

Kime ait olduğunu bilmediğim ve senin de sesimden dinlediğin garip dizeler var şimdi aklımda: “Gariplik muştu bize / Gariplik muştu bize / Tâ elestü bezminde pay oldu düştü bize…” Hatırlıyor musun Muhteşem? Hatta hissediyor musun garipliğin serin rüzgârını? Garip bir gülümseme çiziyor mu kendini yüzünde. Ben bir garip duygularla başladım bu mektuba. Gözyaşım kirpiklerime yerleşti. İnat ediyorum garip hislerimle gözlerimi terk etmesin beni kendinden uzağa bırakmasın, gözlerimden hafifçe süzülmesin, düşmesin diye. Çünkü bilirim ki gözyaşı en çok gözlere yakışır. Bir şelalenin duru berrak suyunun aktığı, çağladığı yer gibidir göz pınarları. ‘’Gözyaşlarım durmaz taşar / Seller gibi çağlar coşar / Vuslat ümidiyle yaşar / aşka düşen pervaneyim’’ hatırlıyor musun Muhteşem? Aşkı merak edip aşk ile ağlamanın nasıl bir his olacağını tanımak istercesine ne çok dinlerdik bu sözleri. Söylemeye de çalışırdık. Aşk… Ne var ise âlemde ona mutlaka değen bir olgu ama onu yakalamak, ona tutunmak, onunla düşmek veya yükselmek…Acaba gerçekten hayal mi yoksa bütün aşklar? Yaşanmış ya da yaşanacak gibi olmuş mu? Bir his yanılması mı aşk denen varlık? Varlık mı, yokluk mu yoksa aşk? Ne bilinmez bir şey benim için. Ama isterdim o yüce olguyla tanışmak, yaşamak, yaşlanmak…Hatırlarsın önceki mektuplarımdan Mecnun’un Leyla’ya aşkının nasıl da Mevlâ’ya yolculuk olduğunu. Hayaller aşka taşıdı kelimelerimi Muhteşem…

Cahit Sıtkı’nın” Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız / Hatırası bile yabancı gelir / Hayata beraber başladığımız dostlarla da yollar ayrıldı bir bir / Gittikçe artıyor yalnızlığımız “ dizelerini de “hayal” kelimesi çağırmaz mıydı mektuba? Çağırdı işte. Ve yalnızlık ve dostlar ve dahi ayrılık gelip oturdular kalp evimin baş köşesine şimdi. Sahi Muhteşem, biz de hayata beraber başlamıştık ne güzel. Ama bu mektuplar yollarımız ayrılsa bile gönüllerimizin hiç ayrılmadığının en güzel şahidi olacaklar ya ne mutlu bize.

Bir Ekim ayındayız bağ bozumu zamanı içim… Yazdan kalan telaşlar da sükûtlara gark oluyor yavaş yavaş. Kocaman bir yazın sıcak havaları üşümeye bırakır ya kendini. Hasatlar son kez toplanır tarlalar nadasa bırakılır hani? Sanki bir sessizlik var içimde Muhteşem. Sanki bir yorgunluk telaşlardan uzak eskiye göre değişmiş haliyle.

Sonbaharda her şey başka değil mi dostum? Aslında her şey daha renkli daha yoruma açık. Durup dinlenme durup düşünme ve insanın kendi içine dönme vakti sanki. Bu benim hissiyatım ve hissiyatım benim sonbahar yanım Muhteşem. Sen de anlat dostum. Yaz, kış ya da baharlardan biriyle selamla kâğıdı. İster güneşin sıcaklığı, ister bir bahar yağmuru, istersen de kar beyazı görünsün kağıtta. Sen çizme anlatmak istediğin mevsimi, yorma kendini. Kelimeler en güzel ressamı duygularımızın, yazmaya en güzel cevap kağıtta oluşan o ahenkli resimler. Sonbaharı unutmadım tabi ki. Bilmiyorum kaçıncı “son” baharındayım ömrümün…

Ben sana bu satırları bir ağacın gölgesinde, serin rüzgarın yapraklarla çıkarttığı o tatlı hışırtı eşliğinde yazıyorum. Rüzgâr da şarkısını söylüyor bence ağaçlar da hayat da…

Şimdi hangi şarkı geçti içinden Muhteşem? Söyle onu hiç çekinmeden. Belki içinde kalmış onca gizin belki bir düğmesine dokunmuş olursun o şarkının sözleriyle. Benim içimde şarkılar var Muhteşem. Gözünü sevelim şarkıların. “Ah bu şarkıların gözü kör olsun…” diyen ruh halimize inat.

“Güzel şeyler düşünelim diye gök masmavi bu sabah” severim bu dizeleri. Sen de seversin bilirim. Hani bulutlar gezerdi üstümüzde. Biz nereye gitsek onlar da bizi takip ederdi. Sonra kış gecelerinde soba üstünde ya da ocakta tencerede patlamış mısırla bembeyaz gülümserdi bize bulutlar. Hepsini bir bulut gibi görürdük hepsi bir şeye benzerdi. O zamanlar her şey çok samimiydi. Her şey çok dingin…

Ben bugünlerde yazmaya devam ediyorum şükür. Neden bugünlerde dedim biliyor musun Muhteşem? Hani kendimi yorgun hissettiğim anlarda susardım ya, hani elime kalem alamazdım. Şimdi aksiyle tutunuyorum yazmaya. Evet kağıt kalem değil dokunduğum, tuşlar artık ekrandaki word sayfasına diziliyor kelimeler. Renkli zarflarım da yok, renkli mektup kâğıtlarım da. Ama olsun yazmak var, sen varsın, mektup var. Her şey Muhteşem…

İyi oluyor böyle iyi geliyor her yazdığım mektup bana. Sen okuyunca bir de gülümseyince bana hissediyorum aramızdaki yazılı kavuşmayı. Bak şimdi “sükût-u kalem” vakti. Bu arada ben artık iyiyim Muhteşem, sen de iyi misin? Unutma kadîm dostum, bir şiir dizesindeki gibi: “İnsan daha bir iyi oluyor iyiyim dedikçe.”

You may also like...

1 Response

  1. Canan DUYUŞ says:

    Mektuplar… Evet iyi oluyor iyi geliyor bize. İçimizden düşen kelimeler kağıda tutunuyor ve böylelikle yitip gitmiyorlar. Hatta kâğıt toprak, kalem su…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *