Eylül’e Veda
Tugay Yalçın
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız,
Adımlarımızın kısalığı bundandı,
Bundandı gözlerimin durgunluğu…
…ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylül’dü… der Cemal Süreyya “Eylüldü” şiiri’nde…
Daha tomurcukların yeşerdiği, çiçeklerin açtığı bahar aylarında yer alır (yara olur) ve bir ağırlık bırakır insanın gönlüne Eylül kelimesi. Arada ne kadar zaman olursa olsun bir vedanın çığırtkanlığını yapmak üzere yola çıkmış ve her yaklaştığında adımları yürek titreten bir ulak gibidir Eylül. Elinde bir posta üzerinde “Veda”… İnsanda hep bir kaybetme korkusu vardır aslında. Bir ağaç misali yaprak yaprak dökülme korkusu, sevdiklerini kaybetme korkusu, sona yaklaşırken noksanlaşma-eksilme korkusu, bulamama korkusu, hasret korkusu… Hasılı daha toprağa girmeden gönül hanesinden kayıplar verip ölme korkusu, yani kendini, yani gönlünü kaybetme korkusu… Bu korkunun sembollerinden biridir Eylül ve talihsiz bir aydır, çok sevilmez amma herkes bilir, kimse konuşmak istemez amma herkes duyar…
Sene 2020 ve bir Eylül daha geçti. Di’li geçmiş zaman artık takvimlerce; lakin koca bir muhasebe, çetin bir hesap kitap içte bıraktığı izlerce, sızılarca, gözlerden süzülen yaşlarca… Takvim yapraklarını geride bırakır da insan; kendinden kopan yapraklar içine dolar, sadece birikir, yapışır veya hapsolur gönül mahsenine. Ve her Eylül meşakatli bir seferdir insanın kendi içine ve avuç içinden arşa yükselen bir efkarlı nağmedir ve bir muhasebedir iyisiyle, kötüsüyle; yani her Eylül, insan için ufak bir mahşerdir.
Vedaları hiç sevmem ben aslında. Günlük olanları dahi, “Akşama görüşürüz…” derken bile tadı bozulur damağımın. Sanki ağızda zehir çiğnemek gibi bir şey bu. Çok şey bıraktık ardımızda, çok şey bıraktım ardımda! Kime sorarsan sor “Adı Dünya.” Yanisi imtihan… Ne kadar da dünya-lı-yız onca yükle ve ne kadar da bu dünyadan uzak, bir musalla, üç beş kürek toprak…
Veda kelimesine soğukluğum okul yıllarımdan başlar. Her sabah valide hanıma sarılmam gerekirdi evden çıkmadan ve her akşam yine ilk onu görmem… Dedim ya; günü birlik vedaları bile sevmezken üniversiteye gidişim, sonrasında Nijerya’ya uzanan bir yolculuk, hesaba vursam beşinci yılıma girdim valideme sarılamayalı, kokusuyla içimi yıkamayalı, avuç içlerine kapaklanamayalı… Dostlar da var tabi, her biri birbirinden değerli dostlarım. Gönlümü parçalasınız elmas gibi parıldar hepsi içinde… Ankaram hele! Ankara deyince boyalı kağıtlar dağıtan bir adam var hatırımda, koca bir Ramazan Ahmet Günbay hocanın dizinin dibinde edebiyat sohbetleri, Hacı Bayram’da Cuma sabahlarının namazları, hepsini sayamam ama birçok deli var… Öyle bağlamamı ilk elime alışım ve bağlamasını elime tutuşturup bu senindir diyen bir gönlü güzel hoca, dost, abi var… Saatlerce oturup, sadece çay içip çok güzel sustuğumuz dostlar da var tabi.
En çok sevdiğim ve çabuk bitmesinden endişe duyup gözümü saatten alamadığım bayram günleri. Bana bile çok uzakta bir hasretse eskileri düşünemiyorum bile… Rahmetli dedemin emekli maaşını çekmeye gittiği günler, liseyi basar gibi gelişi ve nöberçi öğretmenin heyanla beni alıp dedemin yanına götürmesi.
Sonrası mı? Harçlıklar, iyi bir yemek ısmarlardı rahmetli, sonra beni iyi bir muhasip gibi yanında tutar dükkan dükkan gezdirirdi. Öyle hem borç siler, hem esnaf aylık fırçasını yerdi. Güzel günlerdi. Rahmetli babannemin koynuna girip sızdığım kış gecelerini de unutamam. Severdi, ama en güzeli güzel dua ederdi.
Bazen röportajlarda denk gelirdim, kitaplarının yakılmasından bahsederdi hatip ve anlamsız gelirdi. Kitaplarım yandı, yanıma getiremediğim kitaplarım. Bir deli bir gün demişti “Hadi çocuklar dünyanın en güzel koleksiyonuna var mısınız?”, biz de birbirimize bakındık atölye ekibi ile anlamsızca, sonra aynı ses “Sahibinden imzalı kitaplar koleksiyonu.” deyiverdi. Sonra başladık bizde, halihazırda hayatta olan yazar ve şairleri kovalamaya… İlk koleksiyonumdu, yandı…
Bir koleksiyon tavsiyesi size. En güzel koleksiyon gönülde gönlü güzeller biriktirmek. Nereye gitseniz sizinle, masrafı yok, akarı yok, kokarı yok. Tebessüm ettiğinizi duyar gibiyim. Öyle ederseniz bir dua, başka ne gerek gönle güzel olana… Daha yüzlerce şey sayabilirim. Eminim sizlerin de gönlü kabarıktır. Herkesin gönül heybesi doludur Eylül yapraklarıyla ve yine herkesin heybesi kendisine ağırdır ve tabi yine de Merhameti Kendisine En Çok Yakışan’ın kimseye kaldıracamağından çok yük vermeyeceğinin inancıyla yazdım. Sana elveda ey Eylül. Seneye daha güzel olur mu?
Her bitiş her veda…Her eylül bir başka…
Çok güzel anlatmışsınız ve haklısınız gönül heybemiz dolu ..