AJAN 1995

Yazarlar: 

Y.T: Yasemin Tatlıseven

Z.G: Zeynep Gür

S.S: Seyfullah Sacit

Sinem Der Ki

Mavi

Leyla ile Mecnun : 

-Sık gelir misiniz buraya?

-Evet. Her gün gelirim. Aynı banka oturur, dinlerim.

-Neyi?

-Bazen kafamı. Bazen denizi, martıları. Bazen 

de Neşet Ertaş’ı.. (Leyla ile Mecnun-Burak Aksak) 

O yüzden hani gölge etmesen diyorum. Şu an kafamı dinliyorum.

-Gölge derken anlayamadım ?

-Gölge yaa. Güneş var hani, güneşi bilirsin heralde? Hah işte, önüne biri geçince kesilir. Adapazarı gibi düşün yani, araya girer. Bildin mi? Kapiş??

-Aaa sessizlik diyorsunuz… Anladım galiba evet.

-Hah gözüm şükür yaa…

-Ümit’ti değil mi?

-Adımı nerden biliyorsun?

-Ben de Nuri. Aslında bu banka, evde sessizlikten sıkılıp geldim Ümit. Belki sahilde birini görür biraz konuşurum demiştim. Kedimin de yanlışlıkla mama kutusunu karıştırınca oda öldü. Tek kaldım evde. Hiç gölge yok. Evde tek başına duvarlarla konuşmakta eskisi kadar heyecanlı gelmiyor artık. 

-Duvarlar? Ya sen ne ilginç bi tipsin?

İyi peki hadi anlat bakalım. Bak bugün iyi günümdeyim haa. Kafamı dinlemeye ayırdığım gün seni dinliyorum. Anlat bakalım. Kimsin sen? Nedir hikayen? (Snm)

-Anadan öksüzüm, yüzüm gülmedi be dostum. 

Aktı gözyaşlarım kimse silmedi. 

O vefasız kıymetimi bilmedi. 

-Off naptın be kardeşim, ne biçim kendini anlatmak bu? Hay benimde bu kafa dinleme şansıma… Denk gele gele dertli birine çattık iyi mi?

-Yok be yaa atarlanma hemen. Sen “Neşet dinlerim.” derken havasındaymışsın işin… Neşet babadan bir türkü yaktım sana, denize karşı cigara niyetine. İnsanoğlu işte beğendiremezsin birşey. Şimdi bu sözleri oynak bir havada söylesem, sahilde seninle karşılıklı çiftetelli oynuyorduk. Hüzünlü bir biçimde söyleyince mi kötü olduk yani? 

-İyi iyi bir şey demedik. Anlat hadi kimsin sen?  (Mavi)

-Ajanım ben!

-Hah haaaa! Tabii ya, şu simitçi de sizden, şu midyeci de, değil mi?

-Midyeci amirimiz, çaktırma!

-Ya arkadaş çattık ya, akıllısı beni bulmaz zaten…

-Kediye çip takmıştık.

-Hangi kediye? 

-Yanlışlıkla öldürdüğüm kediye, “Ajan 1995”…

-O ne be? Ne çipi, ne kedisi?

-Kediye diyorum, çip takmıştık, gizli görevdeydi, adı Ajan 1995’ti.

-Başka isim bulamadınız mı?

-Muğladaydım 95 yazında çok güzel bir tatil geçirmiştim, ondan adı Ajan 1995. Neyse bırak şimdi bunları, bir gün tam suçluyu enselemek üzereyken kedi öldü…

-Yaaa tabii tabii, cenaze neredeydi Karacaahmet’te mi, Zincirlikuyu’da mı?

-Sefaköy’deydi.

-Anlamadım?!

-Dikkat çekmek istemedik, cenazeye üst düzey ajanlar katıldı, sessiz ve gözlerden uzak bir tören olsun istedik. Ajan 1995’in teşkilat içindeki önemi büyüktü.

-Ah canım! Basın peşinizdeydi zaten dimi(!)

-Evet, ama onları Küçükçekmece’deki kavşakta atlatmayı başardık.

-Kimi atlattınız?

– Gazetecileri… Hepimizin yakasında turuncu renkli Ajan 1995’in resmi vardı.

-Turuncu mu? Hani şu Garfield’e benzeyen?

-Evet tam da o işte…

-Bizim bahçeye dadanan bir kedi vardı, son günlerde görmüyorum, aynı kedi olamaz değil mi?

-Hey dostum! Ayağını kaldır üstüne bastın. Ajan 1995 işte, üzerinde böcek vardı.

-Böcek derken? Pire gibi mi?

-Hayır yahu böcek böcek, dinleme aracı!

-Sen çok fazla film izliyorsun ahbap, Behlül kaçar. Mümkünse görüşmeyelim.

-Kaç bakalım, nereye kadar kaçacaksın? Nasılsa daha çok görüşeceğiz…! (Y.T)

-Çattık ya. Adam deli mi ne? Ajan majan deyip duruyor. Hayır ajan olsa sen mi olursun? Tipine bak ya. Sen olsan olsan kırmızı banyo havlusu olursun. 

-Bana mı söyleniyorsun sen?

-Hıaa sana.

-Seninle tekrar görüşeceğiz demiştim. 

-Deli misin be adam? Bıraksana peşimi!

-Bırakmam, daha Ajan 1995’in senin evinde ne işi var onu anlatmadım.

-Ne 95’i ya hu CIA misin sen?

-Biz gizli bir örgütlenmeyiz. Dünya çapındaki tüm gizli servisler bize çalışır.

-Hadi ya ciddi mi?

-Evet adımız MIT.

-MIT mi? O Türkiye’nin değil mi?

-Hayır bizimkinin adı. 

-Yaa açılımı neymiş?

-Mahalle İstihbarat Teşkilatı! (SS)

-Bana baksana sen. Yok CIA’miş, yok MIT’miş. Sen akıl hastanesinden kaçmadın değil mi? 

-Heh bende bekliyordum ne zaman yaftalayacaksın beni deli diye? Neşet baba derken iyiydi. İş bizim Turuncu’ya gelince mi aramız bozuldu? 

-Turuncu neydi? Amannn kafamı iyice karıştırdın. Senin 95’lik kedi miydi neydi o? Sen ne içiyorsun birader? Biraz bana da versene aynısından? 

-Yok sana veremem. Bu bizim iç güçlere özel. Hem ne bileyim senin dış güçlerden olmadığını? 

-La havleee 

-Aha bak Arapça’da biliyorsun. Açık söylesene sen kime çalışıyorsun? 

-Kendime! Ben ekipçe çalışamam. Kendi düzenimi kendim kurdum. Oradan yürütüyorum işlerimi. Ayağını denk al! Gerçi senin 95 ötmüştür sana nalları dikmeden önce neler neler yaptığımı. Anlatmadan mı göç etti öbür tarafa yoksa? (Mavi)

-Anlattı tabi kaçar mı hiç? Ben az çok biliyorum senin derdini. Senin bir sevgilin var, kavuşamıyorsunuz. Ondan bu kıyıya vurmalar, dalga seslerine sığınmalar, Neşet Baba’ya sarılmalar. Elinden gelse bu denizi hüüüp diye içeceksin içinin yangını soğusun diye ama soğumaaaaz.

“Aşk adamı vurur, döner döner vurur” diyordu Kuşçu.

-Hey Allahım bir de Kuşçu çıktı. Kuşçu kim yaa? Hem sen nerden biliyorsun bütün bunları? Müneccimlerle mi haşır neşirsin, üç harflilerle mi? Yok yok dur buldum. Aptala malum olur derler. Hahaha evet bu daha uygun oldu, malum olmuş sana da. 

-Sen Kuşçu’yu bile tanıma, sonra senin hakkında bu kadar şey bilip ben aptal olayım? Olsun, ben alışığım zaten. İnsanlar farklı birini gördüklerinde ya deli, ya aptal, hemen yapıştırırlar damgayı. Oysa biz deli değiliz, onlar fazla akıllı. Keşke akılları yerine, biraz kalpleri olsa. Dünya daha güzel bir yer olurdu.

Neyse… Bu arada o aptal değil abdal. Benim 95 bile bilirdi bunu. Bana diyorsun ama asıl sen uçmuşsun birader hı?

-Uçtum uçtum da birazdan kimin tepesine göçücem bende bilmiyorum. Töbe töbeee… Kardeş, sen şurdan karşıya geç çarpılmadan, düz devam et, köşedeki eczaneden sola dön, git bak bakalım ben orada mıyım, hadi bir zahmet koçum be…!

-Kuşçu’yu da anlayamadı kimse, deli mi, ajan mı? Amma veliydi o veli. Sen de beni anlayamadın değil mi? Ben senin iç sesin gibiyim, üzgünüm ama artık hep beraberiz. 

Birbirimize yoldaşlık ederiz hem fena mı?

Bak şimdi sana Neşet Baba’dan, aklından geçen türküyü söyleyeceğim, dur;

-Allahımmmmm sana geliyorum!!!

– “Bir yaratmış allah tüm insanları,

Ayrılık insanın sözünden olur.

Ayrı görme gel şu insanoğlunu,

Her niyet kişinin özünden olur.

Güneşi bir kuvvet karartır mı hiç?

Allah sevmediğini yaratır mı hiç?

İnsan olan insan darıltır mı hiç?

Haksızlık haksızın yüzünden olur.

İnsana aşığın hak özündedir.

Garibin hem özünde hemen sözündedir.

Ruhunun aynası bak yüzündedir.

Hakikat insanın gözünden olur.”

-(Hayret ve Alkış) Nuri kardeş sen ne yaptın öyle yaaa? 

-Ne yaptım? 

-Dağıttın beni. Ne de iyi yaptın. Dağıldım ve kendime geldim. 

-Dağıttım mı sahiden? Nasıl toparlanır? Ben dağınıklıkta duramam ki !? Hayatta duramam. Duramam…

(Ani bir irkilme) Biiip Biiiip !!! Beni çağırıyorlar.  Hemen gitmem lazım. Acil durum, acil durum!! Göreve çağırıyorlar; Görev kodu: 2517

Gizli görev: fişlenen insanları fişleyenleri fişleyeceğim. 

Sonra o fişleri, ilkokul fişleriyle fişe takacağım, ışıklı pano olsun; ama önce fişş fişşşş kayıkçının küreği nerde onu bulmalıyım?

(Telaşla geri dönüyor) Bir dakika yaa. Sen önce al şu fişi, burda adresim yazıyor. Bizim mahalledeki fırının ekmek fişi bu. Gerçi kapısına mumlu ip koydular anlamadım ama olsun. Heralde onların da elektrik fişi bozuldu. Neyse hadi kaçtım ben. Seni yine bulurum. (Snm)

– Hey! Dur! Gitti ya. Şu adres de neyin nesi? Aaa bizim mahalledeki ekmek fırını. Aha da adrese bak ya. E bizim sokak bu. Bu da kim böyle ya? Offf kafa dinleyeyim diye sahile geldim sözde, olanlara bak. En iyisi eve gideyim. 

(Eve gider, televizyonu açıp ayaklarını uzatır tam o anda zil çalar.)

-Kim oo?

-Komşunuzun kızıyım amca.

(Kapıyı açar. Karşısında küçük bir kız.)

Babam size bu kartı vermemi istedi.

Kartta:

“Sana yine görüşeceğiz demiştim dostum.” (Z.G)

-Baban kim senin?

-Bilmem ki, ben baba diyorum, annem bey diyor, anneannem damat diye sesleniyor.

-Hay Allah’ım yine başladık. Nerede oturuyorsunuz siz?

-Tam karşınızdaki apartmanda, size bakan dairede. İyi günler amca.

Adam kapıyı kapatıp balkona koştu. Gözlerine inanamıyordu. Karşı daireden, kendi dairesine çevrilmiş kocaman bir teleskop vardı. Neler oluyordu? Tam içeri girecekken, karşı dairenin üst katından kendine çevrilmiş bir silah gördü, silahı tutan yüzü tanıdı. Ayrıldığı ve uğruna günlerdir yas tuttuğu kız arkadaşıydı. 

Can havliyle kendini salona attı. Sürüne sürüne daire kapısına geldi. Merdivenlerden koşarak indi, apartmanın arka bahçesinden kaçmalıydı. Bahçe duvarından atladığında, eski sarı bir taksinin kapısı açıldı.

-Hadi atla dostum.

-Hey sen ne arıyorsun burada?

-Ben sana Mahalle İstihbarat Teşkilatı’ndanım demiştim değil mi, beni hiç ciddiye almıyorsun.

-Seninle uzun uzun sohbet etmek isterdim ama bence pek sırası değil! Gaza baz haydi…

-Çok isterdim dostum ama önce arabayı vurdurmamız lazım. Bi itiver, koşup bana yetişirsin!

 Beş saat sonra…

 İstinye Karakolu önü!

-Size ne kadar teşekkür etsem az, hayatımı kurtardınız.

-Lafı mı olur, Mahalle İstihbarat Teşkilatı olarak göreve her zaman hazırız.

Beş saat önce…

Arabayı vurdurup hızla arka sokaktan uzaklaşırken, polisler olay yerine intikal etmiş. Adamın eski kız arkadaşı ve parçası olduğu organ mafyasını kıskıvrak yakalamıştı. Kız, adama kurmaca bir şekilde yaklaşmış, ikilinin arkadaşlığı mahallenin mobese teyzelerinden kaçmamış. Kızın ne mal olduğunu anlayınca MIT ve Ajan 1995’i devreye sokmuşlardı. İki genci bir şekilde kavga ettirip ayırmayı başardılar ancak kız mahallede tekrar peyda olunca polisle işbirliği yaparak, genç adamı büyük bir beladan kurtardılar. 

O gece sahilde büyük bir eğlence düzenleyen mahalleli, zaferini kutluyordu.

“Ajan 1995’ in ruhu şad olsun” (Y.T)

You may also like...

1 Response

  1. Canan says:

    Filmler, replikler, türküler, meczuplar, fişler fişlemeler… Bir aksiyon filminin içindeydim sanki. Yine çok akıcı bu sefer diyaloglardaki akıcılık ve benzetmelerle tebessüm ederek maziden görsel ve işitsel hafızamla buluşarak okudum hikayenizi. Ellerinize sağlık…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *