Yıldızlar ve Mumlar

Fuat Şahin

Hiç düşündünüz mü neden yıldız kayınca dilek tutarız? Şimdi diyebilirsiniz “Ne var bunda canım batıl inanç işte, delinin biri kuyuya taş atmış 100 kişi ardından atlamış”. Halbuki işin aslı hiç de öyle değil bence. Bir şeyi çok istersek onu kaybederiz, kayıp gider elimizden. Sanıyorum herkes bu olayı hayatında en azından birkaç defa yaşamıştır. Mevlana’nın bir sözü vardır: “Allah der ki: Kimi benden çok seversen onu senden alırım; onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım”. Buna isterseniz tesadüf, isterseniz Murphy Kanunu deyin hiç farketmez. Zira benim defaatle yaşadığım bir durum bu. Neyi çok sevdiysem, neyi çok istediysem bir şekilde kayıp gitti elimden. 

İşte bu yüzden yıldız kayarken dilek tutarız. Kayıp giden şey dileklerimiz değil, yıldız olsun diye. Aynı şekilde doğumgünü pastasının mumlarına üflerken de dilek tutulur. Savrulup kaybolan şeyin dileklerimiz değil, mum alevi olmasını umut ederiz bu vesileyle. Ve bu dilekler katiyen başkasına söylenmez. Kayıp giden yıldız ve yok olan alevlerle aramızda sırdır adeta dileğimiz çünkü biliriz ki, şayet birisine söylersek tüm büyüsü bozulur işin. Olacağı varsa da olmaz artık. Sadece dileklerimizi değil, günlük hayatta yapmayı hedeflediğimiz şeyleri, gelecek planlarımızı da başka birine çıtlattığımız takdirde oluru kaçar bütün bunların. Ya hiç gerçekleşmez, ya da illallah ettirip tüm heves kaçtıktan sonra oluverirler. Acaba bunun bilimsel bir açıklaması var mıdır? Sanmıyorum. Ancak benim görüşüm şu ki; yapmayı hedeflediğimiz şey sadece kendimizde saklı iken, o şeyi samimi bir şekilde istiyor ve o emel uğrunda iştiyakla çaba sarf ediyoruz. Ancak bu hedefi başkaları da bildiğinde mevzunun rengi değişiyor. İşin içine ister istemez riyâ karışıyor ve onlar görsün onlar “başardı” desin diye hedefimizde ilerlemeye başlıyoruz. Bu ise doğal olarak hevessizlik ve bıkkınlığı da peşi sıra getiriyor. 

Hedefi büyük tutmak da pek tabii başarmak için önemli bir motivasyon unsurudur bence. Konfüçyüs’ün çok sevdiğim bir lafı vardır “Eğer ağaca tırmanmak istiyorsan yıldızlara dokunmayı hedefle”. Belki de yapmamız gereken şey, kayan yıldızların ardından sadece bakarak dilek tutmak değil, onları yakalamaya çalışmaktır. Belki de başarmanın anahtarı kainatın bu işleyiş düzeninde saklıdır. İstemek, ardından da özveri ve samimiyetle çaba sarf etmek; çünkü çok isteyip peşinden koşmazsak, istediğimizle kalıyoruz ancak. “Kardeşim bi yıldızdan nerelere geldik ya?” diyeniniz varsa o da haklı. En iyisi arkamıza yaslanıp mumuna üflediğimiz pastanın tadını çıkaralım 🙂

You may also like...

2 Responses

  1. Canan says:

    Hikayelerinizi okumaya alışmıştım ki bir söyleşi okudum dergide bu ay sizin kaleminizden.
    ”Bir mumun ardında bekleyen rüzgâr / Işıksız ruhumu sallar da durur ” dizelerini davet ettiniz yazınızla yorumuma. Hangi şaire ait olduğunu ve hangi şiirden olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Elinize sağlık…

  2. Canan says:

    Yıldız kayarken dilek tutarız evet. Mumları üflerken de dilekler tutar herkes. Mum ışığı ile dilek arasında tercihtir bu.
    Söyleşi tadında bir yazı bu.Hakikaten bir yıldızdan nerelere gelinir, gidilir, neler neler okunulur…
    Elinize sağlık.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *