Hayvan Çiftlikleri ve Diktatörlük
Hüseyin Odabaşı
Hayvan Çiftliği” kitabı, diktatörlüğün reddiyesi, tenkidi ve roman şekline girmiş kritiğidir. Machiavellin “Hükümdar” eserinde anlatılanların antitezidir. İkisi aynı şeyden bahseder. Biri diktatörlüğü tavsiye etmiş, diğeri tenkit ve terdit. Gerçi Cemil Meriç’e göre Machiavell de bir nebze masumdur. Zaten herkesin pratikte yaşadığı diktayı, objektif olarak anlatmıştır. Zamanın şartlarına göre, iktidar ve muktedir olmak için acımasız ve sinsi olmak gerekmektedir; fakat ne olursa olsun Orwell, “Hükümdar”la tersine çevrilen hakikâtleri, bir takla daha attırarak, yerli yerine koymaya çalışır. Üstelik “Hükümdar”, Orwell’in söylemlerinden anladığımıza göre, “Hayvan Çiftliği”nde isim vermeden tenkit ettiği Stalin’in el kitabıdır. Neticede Orwell’in “Hayvan Çiftliği” kitabında tenkit ettiği diktatörlüğü, Machiavell “Hükümdar”ında prenslere (idarecilere) tavsiye eder.
Bu kitabın ilgi alanları nerelerdir? Her idare eden ve edilen, aile, cemaat, cemiyet, fabrika okul, belediye velhâsıl hükümetler bu kitabın muhatabıdır. Belki Orwell “Hayvan Çiftliği” kitabını komünizm Rusya’sını tenkit etmek için yazmış olabilir; fakat romanda kullanılan üslup her idareye her yönetime küçük olsun büyük olsun hitap eder. Orwell’in tenkidini yaptığı diktatörlük, içinde bulunduğumuz cemiyetlerde, cemaatlerde hatta belediye idarelerinde de yaşanabilir, karşımıza çıkabilir. Zalimlerin ayak oyunlarına gelmemek ve onların zulmederken kullandıkları metotları şak diye tanıyabilmek için bu tür eserleri özümseyerek bilinçlenmeliyiz.
Hiç bir topluma diktatörlük havadan gelmez. Diktatörlük önce taş taş döşenir. Haklıya hakkını vermemekle fitili ateş alır. Memurlar ise zulmün taşıyıcıları, garsonu ve dahi ihtilâlin el bombasıdır. Gelir dağılımında adaletin olmadığı yerler çok geçmeden havaya uçar. “Çok geçmeden” ilâhî mühletin adıdır. “Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar” ya! Romana göre, işçilerin hayvanları aç bıraktığını fark etmeyen çiftlik sahibi sarhoş Janson’un gafleti de eklenince, hâk arama içerikli isyan, dev bir adım daha atar.
İhtilâl için daha mühim unsur vardır; rahatsızlık… İngiltere’nin bu çiftliğinde yaşayan hayvanlar, insanlardan ve yaptıklarından rahatsızdır. Değişim bu rahatsızlıkla başlayacaktır; çünkü talihini değiştirecek olanların, önce talihinden rahatsız olmaları gerekir. Rahatı yerinde, memnun ve müreffeh olanlar neyi, niçin değiştirsin ki? Onlar için değişim felaketin diğer adıdır. En nihayet, el birliği ile dayanışma içerisinde hareket eden hayvanlar, taarruz ettikleri insanları çiftlikten temizleyerek yönetimi ele geçirirler.
Diktatörlük önce sûret-i haktan gelir. Toplumun ihtiyaçlarını giderecek bir sürü hayırlı ve parlak işler yapar. Kredi kazanır, toplumun sevgilisi olur. Zamanla tedbiri elden bırakan halk da teslim olmakta bir beis görmez. Mesela yolların yapılması veya vatandan düşmanın kovulması itibar üstüne itibar, kredi üstüne kredi sağlar. Tam da “aşkın gözü kördür” denilen noktaya veya kıvama erer toplum. Sevdiklerimizin ayıplarını görmeme eğilimi vardır ya hani! Bu durum, sevdiğimiz idarecilerimizin hatalı ve ayıplı hallerinin gözümüze görünmesine ve hâliyle yanlışlarının frenlenmesine mâni olur. Hele tevil hele tefsirlerimiz!… Diktatörlük, meydana gelen şerleri bile, hayra tevil ve tefsir eden ortamlarda yaşam alanı bulur. “Böyle bir hatayı, yanlışı yaptıklarına göre bir bildikleri vardır muhakkak.” diyerek, zalimin mazlumu inletmesi kulaklarda ney etkisi yapar.
Dikta nerde başlar? Daha doğrusu kendini gösterir, görünür hâle gelir? Dikta, halkın gâfilâne teslimiyet göstermesi sonucunda gücüne güç katan idarecilerin itibar ve iktidârı, kanunlarla aynı seviyeye geldiğinde başlar; artık sınır aşılmış eşik geçilmiş demektir. Nur topu gibi zorbalık kucağımızdadır. Derken anayasanın kanunları “Kanun benim”e döner veya “Hayvan Çiftliği”nin samanlık duvarına anayasa diye yazdıkları “Yedi Emir”in her maddesini, zamanla koca sineklerin örümcek ağını deldikleri gibi, idareci domuzlar delip geçerler. Hukuk ve kanun engeli ortadan kalktığında idare edilenleri, idare eden güç sahiplerine karşı koruyacak kalkan, yok edilmiş demektir. Bu durum, nerede duracağı belli olmayan büyük bir zulüm ateşinin tutuşturulması anlamına gelir.
Ve sonra; kendi kendini yiyerek kuvveti azalan zulüm ateşi, mum tahtaya dayanana kadar devam edecektir.
Dediğiniz o “…Nur topu gibi zorbalık kucağımızdadır artık!” ı yaşamak milletin nasibine düşmüş. Beşikte uyuyan bebek uyanmasın, der gibi sessizler. Zorbalığı,zulmü besleyen bir sessizlik hakim.
Kitap tahliliniz yaşanan acı gerçeği, o teslim oluşu müthiş anlatmış. Hepimizin anlayacağı dilde. Örnekleri alışık olduğumuz hallerden. Elinize, emeğinize sağlık.