ANNEM İLE BERABER YENİDEN

Fatma Özcan

Dört yıl sonra, çekilen hasret ve yaşanan ayrılıklara inat tam dört yıl sonra bir araya geldik annemle. İkimiz içinde tahammülü zor yolculuk saatlerinden sonra, havaalanının çıkış kapısında birbirimizi görünce sımsıkı sarılacağımız hissi sarmıştı. Geçen seneler bir insan ömründe azımsanmayacak kadar uzundu. İçine neler neler sığdı, hatta doldu taştı yüreklerden yaşananlar. Özlemin artık bizim için birçok anlamı vardı. Özlem; gözyaşı, ayrılık, hasret ve daha nice nice kavramları getiriyordu beraberinde.

Aslında  özlem duygusu ve beraberinde gelen sızıya hiç de yabancı değildik. Yıllarca önce evlatları, sonrada onların hayat arkadaşları, hatta sonra aileye eklenen torunlarının yolunu gözlemişti annem.

Anneme sımsıkı sarıldığımda ayrı geçirdiğimiz dört yılın zaman tünelinden geçiyor gibi hissetmiştim. Her acı için sarılmalarım daha da sıklaşıyordu. Yıllarca bizimle beraber bütün acılarımızı ve mutluluklarımızı paylaşan annemin en acı ve en tatlı günlerinde yanında olamamanın hüznüyle, titreyen kalbim ve ellerimle tekrar sarıldım. Biz yanında yokken babamı ahiret yurduna yolcu etmişti.Ve bir erkek kardeşim evlenmişti. Bana her zaman bütün sevinçlerimi sizinle yaşadım yavrum, Rabbim iki cihanda sizi mesut etsin diyen annemin en önemli iki gününde yanında olamamanın utangaçlığı, belki de bir ömür boyu beni üzecek iki farklı durum olarak kalacaktı. 

Sarılırken zaman tüneli aldı beni ta çocukluk günlerime götürdü. Annem ve evlatları dolu dolu çok güzel günler geçirmiştik. Küçüklüğüme ait gözümü kapattığımda annemle ilgili hatıralarım bana hep huzur verir.

Tipik Anadolu geleneklerine göre yaşayan bir ailenin okumuş gelini olan annem; öğrendikleri, hayalleri ve içine girdiği ailenin geleneksel yapısı arasında sıkışan mücadeleci bir kadındı.

Tertipten, düzenden, zamanında işlerini bitirmekten yorulmaz, öğrenmekten ve yenilenmekten mutlu olurdu annem. 

Hergün sabah abdest alarak bize çay demler kahvaltı hazırlardı. Aynı zamanda sabah kahvaltısında bizlere gazeteden ülke gündemini aktarırdı. Hatta bakkalın içine aldıklarımızı sardığı gazeteleri bile önce okur, sonra kullanırdı annem. 

Annemden aldık, öğrendiğimiz faydalı şeyleri çevremizle paylaşma özelliğimizi. 

Annemle Osmanlıca öğrendik, mızraklı ilmihalini o okurken ailecek ezberledik.

İhtiyaç sahiplerini hiçbir zaman unutmazdı annem. Bir akraba yada komşu ziyareti yaparken, biz pasta çiçek vs götürmek isterken, annem insanlara ihtiyaçlarına göre hediye götürmeyi severdi. 

Yeni çocuk sahibi olan aileler hemen annemi ziyaret eder, dikkat edilmesi gereken herşeyi teker teker sorarlardı.

Her akşam ailemize kitap okurdu annem, hepimiz merakla ertesi günü beklerdik. Sahabe hayatları, peygamberler tarihi, Efendimiz sav´in hayatı ve daha yıllarca eklenen bir çok yeni kitap okudu bizlere. 

Hergün düzenli olarak derslerimizi takip eder, aynı zamanda hayatın bir gerçeği olan ev işlerinide paylaştırırdı bizlere.

Onu mutlu etmek için çok zaman kardeşlerimle planlar yapar, üzerindeki sorumlulukları hafifletmeye çalışırdık. Çok mutlu olurdu annem.

İlkokul yıllarında İstanbul’a taşınmıştık. Çok kalabalıktı okulun sınıfları. Anadolu’dan yeni gelen 9 yaşında bir çocuk olarak, alışmak için var gücümle çalışıyordum bu kocaman şehrin hayatına. Fakat sınıfımda oturacak bir sıram bile yoktu. Sınıf yetmişbeş kişiydi ve öğretmenim yer olmadığı için, arka tarafa duvara yaslanarak ders dinlemem için göndermişti beni. Geldiğim şehirde sınıf birincisiydim fakat şartlar değişmişti. Öğretmenimden derslerde birçok kez tahtaya kalkmak için izin istemem rağmen, en arkada, sırası bile olmayan sınıfa yeni gelmiş, hemde hafif Anadolu aksanı ile konuşan bir öğrenciye söz vermesini beklemek çok zordu. Çocukluğumun en zor günlerinden birini yaşıyordum. Yaşadığım bu zorluğu, İstanbul’a yeni gelmiş bir çok zorlukla karşılaşan anneme anlatmam zaman aldı. Üzülmesini istememiştim. Anneme olanı biteni anlatınca, ertesi sabah hemen elimden tuttu ve okula beraber gittik. Üzerinden otuzbir yıl geçmesine rağmen, öğretmenime söylediği sözler hala kulağımda çınlar. Annem: Hocam, bizim çocuğumuz günlerdir sınıfında ayakta ders dinliyormuş çok üzüldüm, bu konuda ne yapabiliriz diye sormuştu. 

Öğretmenim “yapacak birşey yok, sınıf çok kalabalık” diye yanıt verdi. 

Annem hız kesmeden ikinci konuya girdi: “Çocuk her ders parmak kaldırıyormuş fakat siz cevaplamasına izin vermiyormuşsunuz” dedi. 

Öğretmenim: “Hanım, Anadolu’dan gelmiş bir çocuk ne kadar bilebilir,  önce dinlesin öğrensin sonra bakarız” dedi. 

Annem: “Hocam, diğer şehirden gelirken öğretmeni özellikle dos-

yasına not yazdım, bunu oradaki öğretmenine okutun diye ısrarla söylemişti, okuyabildiniz mi acaba?” diye sordu. Öğretmenim sessiz kaldı, annemin ısrarlı tavrı üzerine öğretmenim  gidip dolabindan bana ait dosyayı getirmemi söyledi. Orada sesli bir şekilde okudu okudu sonra bana bakarak “gel bakalım bundan sonra gözümün önünde otur” diyerek bir sıraya üçüncü kişi olarak oturttu beni . Sonra ilkokul bitene kadar hiç yanından ayırmadı. Hatta sınıfta olmadığı zamanlarda sınıfı bana emanet edip gidebiliyordu. 

Yaşadığım bu hadise, hem anneler adına, hem de öğretmenler adına mücadele etmek ve önyargısız davranmanın nelere sebep olabileceğini öğretti.

Mücadele azmini sadece evlatları için değil,  ibadetleri içinde ısrarla devam ettiren annem hergün aksatmadan okuduğu Kuran-ı Kerim ve kıldığı uzun namazlarla hep zihnimde kocaman bir ilham kaynağıdır.

Sosyal hayatında seviyeli, gıybetten uzak biriydi annem.

Konuşurken, kesinlikle argo kullanmaz,  hiçbir zamanda kullandırtmazdı bizlere annem. 

Boş vakit kavramı yoktu annemin. Her vaktin kendine uygun bir vazifesi vardı onun için.

Hurafe ve batıl inançlara kulaktan duyma şeylere kıymet vermez, bilgiyi kaynağından öğrenirdi annem.

Komşularını arar sorar ihtiyaçlarını giderme konusunda yardımcı olurdu her zaman.

Yıllar geçtikçe, bizimle birlikte yenilenmeye devam etti annem. Her çocuğu ile yeniden ilkokul, ortaokul lise üniversite okudu annem.

Aldığımız her yeni kitabı bizlerden önce okurdu annem.

Divan edebiyatı, batı edebiyatı, coğrafya ve tarih konularında hala bizden önce cevap verir bütün sorulara annem.

Çocuklarını sevdiği gibi torunlarını da çok sevdi annem. Herbiri ile ayrı ayrı ilgilendi. Onlara da çarpım tablosu öğretti, tıpkı anne ve babalarına küçükken öğrettiği gibi. Sevdikleri yemekleri yaptı. Okullarında doğum günleri için pastalar yaptı, anne ve babalarının yetişemediği veli top- lantılarına katıldı. Hikaye kitaplarını okudu, şiirler dinledi onlardan da. Ama hiç usanmadı bunlardan annem.

Her kalbi acıdığında buna ağır imtihan olarak bakan annem, tekrar doğrulmayı Rabbine dayanarak başardı. İmanın verdiği bu güç çok aşılmaz yolları aşmasını sağladı. 

Annemi en çok mutlu eden şeylerin başında, insanlık için güzel niyetlerle katkı sağlamayı gaye-yi hayal haline getirmiş evlatlarının olmasıydı. 

Her toplantı yada sunumdan önce annemin duasını almak, bize çok büyük bir güç kayanağı olurdu.

Annemin inanç ve ideallerinin sağlam temellerine bağlı, gönül sözleri hep bir ümit pınarı bizler için.

O coşkun pınardan yudumlamaya daha uzun yıllar ihtiyacımız var anneciğim.

Ömrün uzun ve bereketli olsun. Hayatının her saniyesinde anneliği en kamil anlamda anlayan ve hayatına geçiren annem ..

Anneler günün (günlerin ) kutlu olsun.

Muhabbet ve hürmetle ellerinden öperim, Canım Annem..

You may also like...

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *