BİR İHBARIM VAR
Yasemin Tatlıseven
“ALO! 155 bir ihbarda bulunacaktım!”
CANIM KOMŞUM
Kapı komşum Saniye… Karşılıklı daireler de oturuyoruz. Sabah bizde kahvaltıdaysak, öğlen onda çay içiyoruz. Çoğu zaman anahtarı dış kapının üstünde bırakırım. Saniye açar girer, o kadar güvenirim. Misafir gelecek, yetişir Saniye… Çocuğu hastalanır, ben koşarım. Ben hastalansam, elinde yemekler kapıda biter. Öyle iyi geçiniriz, kem gözlerden uzak!
Ah be Saniye! Nasıl yaptın Saniye? Hani biz kardeşten ötey- dik, aynı sofradan yiyip içmiştik. Birlikte ağlayıp, birlikte gülmüştük.
Ben teröristmişim de, sen ihbar etmişsin, öyle dediler. Tutuklanmak, hapishane falan değil de, senin adını duydum ya, beynimden vurulmuşa döndüm. Ömür boyu yatmaya razıydım, görüşe gelenim sen olsaydın Saniye! “Üzülme kardeşim, geçer bu günler de.” diye teselli edenim sen olsaydın..
Hani biz ahiretliktik? Ahiretlik kardeşliğimizi yıkmaya değer miydi Saniye?..
RÂMİZ ABİ
Mesai arkadaşım Ramiz abi… İşten apar topar ayrılmak zorunda kaldım. En çok da Râmiz abi üzüldü “Keşke böyle olmasaydı” dedi. Helalleştik, ayrıldık.
Ne güzel günlerimiz olmuştu bu iş yerinde… Sabahları bir simidi ikiye böler, iki bardak sıcak çayın buğusunda birlikte kahvaltı ederdik. Acil bir işi yetiştir-meye çalışırken, bir bakmışsın, elinde bir bardak çayla Râmiz abi kapıda. “Hadi iç şu çayı da, bir soluklan ya hu” derdi. Çok baba adamdı. Öğlen yemeğe giderken seslenir, akşam serviste eve gidinceye kadar sohbet ederdik.
Güzel abim, abi demiştim sana! Nasıl da atıp tutmuşsun arkamdan? Hızını alamayıp bir de sövmüşsün, vatan haini(!) diye… Hadi öbür dünyayı düşünmüyorsun anladım da, bakılacak yüz bıraksaydın bari! Dünya küçük, bak işte yine karşılaştık. Neden kalkmıyor yüzün yerden? Kaçamak bakışlarla aldın selamımı… Yüzün de kıpkırmızı, konuşamıyorsun bile… Abim diye severdim seni!.. Hani delikanlı Râmiz abimdin benim?..
ASLAN BACANAK
Biz iki sağlam arkadaş, abla-kardeşle evlendik. Arkadaşlığımızı da akrabalığa çevirmiş olduk. Sonsuza kadar dostuz artık. Hanımlar kavga etse, biz karışmayız. Deriz ki “Siz yokken, biz vardık.” Hep birbirimizi kollarız. Bacanağın kardeşi yok, yerine beni koydu. Benim başıma bir şey gelse, kardeşimden önce bacanağın numarasına gider elim. Taşınıyoruz, koş bacanak! Çocuk doğacak, koş bacanak! Böbrek sancım tuttu, koş bacanak! Eh işte! Başımıza bu işler de gelmeseydi, iyiydi. Bir gün bacanak-tan bir telefon geldi. Suçumu(!) kabul edeymişim. “Ne suçu kardeşim?” diyecek oldum, “Sen bili- yorsun(!)” dedi. “Gidip teslim olaymışım, cezam neyse yatar çıkarmışım. Çoluk çocuğu hep perişan etmişim, onları da terörist(!) yapacakmışım.”
Aklına sağlık yahu bacanak(!) Canına kurban, ben sana kardeşimden de ötesin dememiş miydim?
GÜVENDİĞİM DAĞLAR
Aranıyormuşuz. Eski ev sahibimize gitmiş polisler! Sağ olsun aradı, haber verdi. Şimdiler de bodrum katta bir ev kiraladık. İş yok, güç yok. Eşim günübirlik işlerde çalışıyor. Çok şükür, akşam olunca ekmeğimizi eve getiriyor. Babam ne aradı, ne de sordu! Haber göndermiş “Kapıma gelmesinler” demiş. “Ne ölüme, ne dirime!” diye de eklemiş.
Eski ev sahibimiz kadar bile olamadın mı baba? Kendin arayıp söyleyemedin mi? Bütün ülke bize düşman olsaydı da, sen arkamızda dursaydın ya baba! Hani babalar yaslanacağın dağ olurdu? Benim dağım, sen henüz hayattayken, neden yıkıldı ki baba?
İYİ VATANDAŞ
Malum sebeplerden yurt dışına çıkmak zorunda kaldım. Benim için çok zordu bu kararı vermek! Başka şansım da yoktu. Hiçbir çıkış yolum kalmamıştı. Sevdiklerimi, vatanımı geride bırakmak çok canımı yaksa da çıktım.
Aylar sonra çok sevdiğim arkadaşım Şenay’la mesajlaştık. Nasıl sevindim, mutlu oldum anlatamam. Sanki burnuma vatanımın kokusu geldi. Hal hatırı geçtikten sonra Şenay ne dese beğenirsiniz? “O ülkesini çok seviyormuş, bırakıp da hiçbir yere gidemezmiş. Ne işi varmış gül gibi vatanı dururken, yabancı memleketlerde… Hem kaçmak teröristlerin(!) işiymiş, zaten o iyi bir vatandaşmış!”
Ne diyeyim ki Şenay? İki gözümde, iki damla yaş oldun. Dilerim Allah’tan, bir gün vatanınla sınanmak zorunda kalmazsın!
OĞLUNUN EMANETİ
Uzun bir süredir kayınvalidemdeyim. Eşim iki yıldır içeride… Lisansım da iptal edilince işsiz kaldım. İki çocukla kayınpe-derin maaşına bakıyoruz. Yaşlı insanlar, sessiz sakin yaşayıp giderlerken, biz geldik ansızın… İki küçük çocuk! Ne kavgaları bitiyor, ne gürültüleri. Rahatsızlık verdiğimizin farkındayım. Diken üstünde gibiyim. Neye elimi atacak olsam, kayınvalidem arkamda bitiyor.
Geçen gün eşimin açık görüşü vardı. İki çocukla o kadar kilometre yol yaptım. Çocuklar zaten otobüste durmuyorlar. Babalarını görsünler diye bütün çabam. Hem eşime de çok güzel moral oluyor. Bütün gün yorgunluktan ölmüşüm. Eve zor attık kendimizi… Çocukları yatırmaya çalışıyorum. Kayınvalidem durmadan söyleniyor.
Kendi anam sahip çıkmadı işte bana! Bak bende anayım ama, anamın kucağına nasıl da ihtiyacım var. Dizlerine yatsam, başımı okşasa, beni anlasa diyorum. Sen de benim bir annemsin, oğlumun emanetidir desen de, anlasana beni azıcık! Oğlumun kokusu sinmiştir üstüne diyerek, bari bugün sarılsan en azından… Ona da razıyım inan!
ÖZGEÇMİŞ
Hey gidi günler, hey! Büroda amirdim, emrimde çalışanlar vardı, insiyatif sahibiydim. Kararlarımı kimse sorgulayamazdı. İyi kazanıyordum. Harika bir özgeçmişim vardı. Çalıştığım şirketler, aldığım sertifikalar, ödüller sayfalar sürerdi, dolayısıyla sevilen sayılan biriydim.
Bir gecede bütün özgeçmişim çöp oldu. Ekmek parası yine kazanılır deyip, sigortasız bir iş buldum. Yaş olarak benden çok küçük, çok da tecrübesiz birinin altında eleman olarak çalışıyorum. Emir almak zor, eften-püften işlere koşturulmak da! Helalinden kazanıyorum deyip şükrediyorum. Çenemi de tutabilsem iyi de, yapılan bir yanlışı görünce dayanamıyorum. Bu da bana pahalıya mal oluyor. Hatasını kabul etmeyen şefim, yaşıma başıma bakmadan, çömezmişim gibi beni azarlıyor. Varlığımı, koltuğunu kapacak bir tehlike olarak gördüğünden eminim.
“Ah be çocuğum!” diyesim geliyor. “Biz ne şirketler gördük, ne koltuklar, ne makamlar… Ne o makam kalıcı, ne de o koltukta sen kalıcısın!”
KARINDAŞ
Eşim yurt dışında, yanına gidemiyorum. Pasaportuma el koydular. Neymiş efendim, eşim gelmeden ben yurt dışına çıkamazmışım. Bildiğiniz beni rehin(!) aldılar. Eşim de gelemiyor. Gelse havalimanından direk hapse gönderecekler. Ne yaptı ki esnaf adam? İşinden evine, evinden işine…
Annemlerde kalıyorum. Ablam sonunda çıkardı ağzındaki baklayı! Zaten aylardır çok mesafeli… Aynı beşikte sallanmış, aynı ninnilerle büyümüştük. Düştüğümde kanayan yerlerime merhem olurdun sen! Şimdi neden iki yabancı gibiyiz?
“E kardeşim” dedi, Gelsin kocan buraya, madem suçsuz, neden kaçıyor ki? Yatar altı ay, çıkar. Hani bilmediğimiz, sakladığınız bir şey varsa söyleyin?” diye soru dolu gözlerle bana baktı.
Gözlerimdeki acıyı görsene abla, kanayan yüreğimi görsene, yine merhem olsana bana, bir de sen dağlamasana! Hani biz kardeştik, hani karındaştık! Aynı ninnilerle büyümüş, aynı beşikte sallanmıştık!..
BU ÖYKÜLERDE GEÇEN KARAKTERLERİN TAMAMININ “HAYAL ÜRÜNÜ” OLMASINI DİLERDİM.