AHMET BURHAN ATAÇ

Yasemin Tatlıseven

Vicdanlı yürekler mahalle, dil, din, ırk, mezhep farkı gözetmez biliyorum.

 

​Hadi biraz empati yapalım. Evladınız var mı sizin? Bebeğinizin olacağını öğrendiğiniz ilk anı düşünün. Nasıl da sevinmiş havalara uçmuştunuz. O gelecek diye ne de güzel hazırlıklar yapmıştınız. Doğduğu gün onu ilk defa kucağınıza aldığınızda dünya durmuştu sanki… Anne olmuştunuz, baba olmuştunuz.

​Top atılsa uyanmayacağınız uykularınızı, bebeğinizin ağlamaları bölüyordu artık…Hiç üşenmeden bütün hayatınızı ona göre düzenliyordunuz. Çıkan ilk dişinde, attığı ilk adımda dünyalar sizin oluyordu. O düşmesin diye ondan önce koşuyordunuz. Üstü açılıp da üşümesin diye her gece defalarca kalkıp kontrol ediyordunuz.

Ateşi çıksa ömrünüzden ömür gidiyordu. En ufak bir gribinde hastane hastane koşturuyordunuz. İlaçların saatini aksatmamak için alarm kuruyordunuz. En sevdiği yemekleri yapıyor, elinizle yediriyordunuz.

Biraz empati yapalım mı? Ya çocuğunuz kanser olsaydı?!.. “Allah korusun, evlerden uzak” dediğinizi duyar gibiyim. Düşüncesi bile yüreğinizi hoplatmıştır eminim…

Ahmet Burhan Ataç sekiz yaşında…Kemik kanseriyle mücadele ediyor. Hastalık hızla ilerliyor, şu an dördüncü evrede…Tedavisi için Almanya’da bir ışık oldu. Çok para lazımdı ancak gönlü geniş yüzbinlerce insan bir çırpıda toplayıverdiler. Ahmet kemoterapi almak için Almanya’ya gidiyor. Yanında ne annesi ne de babası var!

Biz geceleri ateşlendi diye evladımızın başında beklerken, Ahmet en ağır kemoterapileri annesiz, babasız alıyor!

Kırküç yaşında kansere yakalanmış biri olarak söylüyorum. Bu hastalığın haberini aldığınızda önce reddediyorsunuz. Kabullenmeniz zaman alıyor. Ameliyatlar, biyopsiler, patoloji sonuçları…Uzun bekleyişler…Hep iyi haberler bekliyorsunuz. Ama acı gerçekler birbiri ardına tokat gibi patlıyor yüzünüze! Tedavi planınız oluşturuluyor. Kemoterapi nedir, ne değildir derken tanışıyorsunuz. Yürüyerek sağlam gittiğiniz hastaneden bir yatak dolusu hasta olarak çıkıyorsunuz. Aldığınız ilaçlar öyle ağır ki dünyayla bağınız kopuyor.

Ben çoğu zaman gözümü kırpmadan uyumak istedim. Kabuslar gördüm. Bağırarak uyandım. Saatlerce sayıklamışım, öyle dediler. Mide bulantıları, kusmalar çok yorucuydu. Gün geldi hiçbir şey yiyemedim.Yiyeceklerden tiksindim. Ağrılı geceler geçmek bilmedi. Halsizlikten elimi kolumu kıpırdatamadım. Hayattan beklentim kalmamışçasına uyumak istedim. Akıp giden zamandan haberim olmadı. Adım atacak gücüm yoktu. Su içmek için elime aldığım bardakları tutamadım, elimden kayıp gittiler. Düğmelerimi ilikleyemedim.

İşte o anlarda hep Rabbim’e şükrettim. Ailem yanımdaydı. Tamam memleketimde değildim, yabancı bir ülkede tedavi olmak zorundaydım. Ama gözlerimi yarım yamalak araladığımda çocuklarımın elimi tuttuğunu gördüm. Eşim başucumdaydı. Onlar olmasaydı inanın bana bu hastalıkla savaşmam çok daha zor olurdu. Onlar bana güç verdiler. Kırküç yaşında olmama rağmen bazen annemi gördüm rüyalarımda…Kocaman kadınım, anneyim ama yine de annemi aradım, ona ihtiyaç duydum. Dizine yatayım, başımı okşasın “Üzülme, geçecek kızım” desin istedim.

Biraz empati yapalım mı? Ahmet daha sekiz yaşında! Annesine, babasına çok ihtiyacı var. Onlar yanında olsalar Ahmet’in gücüne güç eklenecek. Dizi kanasa kıyamadığımız yavrumuz yanıbaşımızda… Oysa Ahmet en ağır kemoterapileri alıyor ve yalnız!

Bırakın annesi elinden tutsun. Üstünü örtsün, başucunda beklesin. En güzel teselli cümlelerini kursun, moral versin. Masallar anlatsın, O’na şarkılar söylesin.

Bırakın babası O’nu kucaklasın, yatağından kaldırsın, omuzlarına alsın, dışarıda dolaştırsın. Bu yavrucak için bundan büyük mutluluk olur mu?

Kavgalarınızı bir kenara koyun beyler! Kavganızın sebebi bu çocuk değil! Bu bedeli bu masum çocuğa ödetmeyin. Bu vebalin altından kalkamazsınız! O daha bir çocuk…Sekiz yıllık ömründe yaşadıkları, seksen yıla bedel zaten…

Bırakın annesine sarılsın, cennet kokusuyla şifa bulsun. Babasının elinden tutsun, ayağa kalksın.

Biraz empati yapalım mı?

Ahmet’in yerinde ya sizin çocuğunuz olsaydı?

 

AHMET BURHAN ATAÇ: Sekiz yaşında, Almanya’da kanser tedavisi görüyor.

Babası tutuklu, annesi pasaport yasağı nedeniyle evladının yanına gidemiyor. Doktorlara göre hastalığın başlangıcı, anne ve babasının tutuklandığı tarihe denk geliyor.



You may also like...

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *