DÖNÜYORUM
Yusuf Kaya
Uyan Anneciğimim; uyan, benim gibi Asyalı yolcu. Şehirlinin havasına alışamadı bu yürek, dönüşe meylim var artık. Dağların sevimli kızıydın, severdin bütün insanları Asyalı gibi. Hem kır çiçeğinde saklı sevgini baruda çevirse de zaman, sen hiç barut kokmadın aslında. Alnında damla damla birikmiş terle bahçıvanlık zahmetine soyunuyordun. Vazife bu ya gül yerine hep diken olduk parmaklarına. İlkbaharın ortalarıydı ayrılmıştı yollarımız. Gitmeliydim. Bir şehir mezarlığına bile razıydım. Şehirliydim yani. Tuhaf gelirdi bana saçlarını poyraz rüzgarının parmaklarıyla taratman. “Bahar yağmurlarısaçlara iyi gelir” demen tuhaf gelirdi. Nasıl gelmesin ki hayallerimi plastik kaplarda büyüttüğüm çiçeklerde saklıyordum. Ufak bir rüzgarda dağılıp giden hayallerim. Değildi, itiraf ediyorum, fırtınalara dayanıklı değildi. Çıtkırıldım fidanlarda asılı duranlar yıkıldı bir bir… Anlamadım ne seni ne de hayallerini. Her kırılan dala koşar, her kopan yaprağa sarılırdın dalı yerine. Bir gün dalın kırılsa, dökülen yaprağın olsa sadece sen koşardın, biliyorum. Anneler günü heyecanında bir demet gül için bayırları dolaşmıştı Seyyid Ali, bir bir. Her bahardan bir desenle dönmüştü ocağına. Toprak kokan anamın ellerine bıraktığı bahar kokulu çiçeklerin bedeline canım anam iki damla gözyaşını bırakmıştı avuçlarına. Kaldırımlarda beş liraya satılan birkaç çiçeğe bunca gözyaşını fazla görmüştüm o gün. Ne bileydim akıtılan terlerin bedelini ödediğini canım anamın. Bir görsen ıskalıyorum artık. Aşkta da ıskaladım, şehrin maşuklarında da… Şimdi anlıyorum umutlarını, emeklerini şimdi anlıyorum. Çünkü yazılan hiçbir şiir, çekilen hiçbir methiye kırlarda topladığın çiçeklerin asaletine yetişemiyor. Bana uzatılan hiçbir mesaj anama uzatılan bir demet gül kadar göz doldurmadığını görüyorum.“Dön” demiştin Anneciğimim “dön.” “Bak arkandan ağlayan Berivan bacı, şuracıkta Seyyid Ali, eşikte Çakırcalı. Her biri bir Herkül, kimisi Zaloğlu Rüstem; ama kalpleriyle birer muhabbet kuşları. Hıçkırık dolu gırtlakla beklerler seni.” Uyan Anneciğimim , uyan benim gibi Asyalı ceylan uyan ki dönüşe meylim var artık. Dedim ya senin bozkırına inat, şehirlinin bahçesine kondum, dalında yuva yaptım ben. Sevdim, kardeşim dedim kimine senin yerine. Olmadı işte… El uzat bana. El uzat bozkırımın güzel çiçeği… Çiçekteki gözyaşına vurulmuşum senin, şehirlerin muhteris aşklarına sırt çevirdikten beri. Zamansız ayrılığın kalbimde açtığı tarifsiz yaralarımla gelsem, anneler günü diye uzatsam bir demet gülü. Buyur eder misin sofrana. Demiştin biliyorum Anacığım, “bunlar şehirli bunlar anlamazlar Asyalının kalbini orda vefa Asyalının vefasına benzemez. Uzak dur.” Nerden bileyim bülbül gördüğüm yuvada atmaca pençelerinin olacağını.Dönüyoruz artık, bir daha ellerini kanatmamak, kırılan her bir dalına, kopan her bir yaprağına koşmak üzere dönüyorum…