ZEYNEB’in HİKAYESİ
HEVİN
“Zeynip G.Doğu’da kan davalı ailenin oğluyla birbirlerine aşıktır. Aileler evlenmelerine izin vermeyince dağa kaçarlar. Üç yıl sonra annesini özler, onu görmek istek, gizliden köye gelir ama öfkesi dinmemiş olan baba askere “köye pkk geldi” deyip ihbar eder. Zeynep köyün köprüsünde vurulur. “Pore Delalamı Sore” ağıtı Zeyneb’e yakılan ağıttır.”
Zeyneb’in hikâyesidir bu komutan
Beşiği kırılır da düşerse diye kollarımı başının altına yastık ettiğim Zeyneb.
Yıldızlar saçlarından daha kolay kaysın diye saçına kına yakmışım
İkisi de kırmızıdır ya hani
Ben bilmeden Xezalamın başına yangın mı çağırmışım?
Bu ovalarda bütün kadınlar önce güneşi karşılardı.
Zeyneb güneşten önce uyanırdı komutan
Avlu önce onunla aydınlanırdı
Fırat’ın rengi pamuktan bulutlara benzerdi,
Avlumuzda şu dağların kuşları hayat arardı
Silah sesleri geldi mi dağlardan, yuvasız güvercinler Zeyneb’in eteklerine sığınırdı?
De hele komutan! Güvercinler korkuyu nerden bilsindi!
Zeyneb’in gözleri, sürüsünü kaybetmiş sığırcığın tesellisiydi.
Elleri Çukurova gibi bereketli, kelamı bir serçe kadar narindi.
Babaların yüreklerini kızları yumuşatmayınca
Avuçlarına hangi çiçeği bıraksam “toprağım bu değil” der gibi soldu
Bu kaçıncı çiçek komutan, güneşi bekleyenlere bu kaçıncı pusu?
Zılgıtı dilinde kalmış müjdelerin yetimliğidir bu topraklarda aşk komutan
Ve törenin öfkesinde Mem gibi sürgün olmaktır sonu.
Okumam yoktur benim, ama törenin ettiklerinin hiçbir kitapta yazmadığını iyi bilirim
Tandırdan yeni çıkan ekmeğin sıcaklığında selamlamak varken sabahı
Neden komutan, neden bu düzen öyle istedi diye ufukların rengi mermiyle kirlensin?
Gecenin hükmü güneş batınca değil, sevdalara karanlık çökünce başlar
Bak komutan! Gün ortası Zeyneb’in kınalı örgüsünde ki güneşi kaybetmişim.
Bir yerin töresi, kanunu insanlığından büyükse,
O yerin mezarları kızlarının içinde büyür önce
Bunu o kızların yaralarına gelincik çiçeği basarken öğrenmişim
Kütüğü yoktur bu düzenin komutan, kötülüğü bulduğu her yerde doğmuştur.
Zeyneb’in yüreğinde yeşermesine izin vermediğim ne varsa,
Hepsi törenin elleriyle gelip yakamıza yapışmıştır?
Gelenektir demişler, günebakan çiçeğini güneşten alıkoymak istemişler
Şu ovanın baharı, bereketsiz zihniyetin tohumlarıyla aynı hizada olur mu?
Derdim dilime kepenk vurmuş, bari sen söyle komutan.
O gün ekmeğe mahcup değilsek tandıra bile ateş düşürmeyiz biz?
Elimdekini görüyor musun komutan?
Susayan bir kısrak görürsem diye bakracımı hazırda taşırım
Eğil de bak, Zeyneb’in avuçları da buruşuktur
Bu köyün kuyusuz kısrakları avuçlarından su içmiştir de ondan
Olmadı komutan olmadı
Xezalımın yüzü dam serinliği gibidir
Kurşun lekesi endamına yakışmadı
Saçları karışınca tarağına rüzgâr sürerdi
Bu diyarın esintisi sevdasına sahip çıkanın saçlarında gezinirdi
Bunu Zeyneb bilirdi
Sen de bil komutan
Aşkı tanırdı Zeyneb’im, aşkı tanıdığından düşmanından da haberliydi.
Ondandı atını hep yüksek dağlara sürmesi,
İsyan değildi bu, aşka gidişti.
Aradığı, zulmün sessizliğinde boğazlanmamış sevinçlerdi,
Zeyneb değmeyenin eline atının eyerini vermez komutan!
Bilirim, çünkü ben öğretmişim Ceylanıma, yelesine yapıştığı kısrağa cesaret vermeyi.
Aşklar pusuya yenilmez komutan, vurulan tek şey vuranın cesaretidir ancak
Türküsü yarım kalırsa ciwanların, bir şiirle tamamlarız aşka kurban gitmiş tüm hikâyeleri
Umut hiç ihbar edilir mi?
Nerde kuru toprağa direnmiş bir servi ağacı anlatılsa,
Zeyneb’in adı değsin aklına,
Umuda sıkılmış her kurşunun ardından güneş geç doğar Mezopotamya’da
Gözlerinde, yavrusu hiç yere vurulmuş bir ceylanın bakışını görüyorum komutan
Sizin ovalarda da seven vurulur, sevilen koparılır mı yardan?
Sesim anne, sesim aşk, sesim Hevin, sesim çağlayan
Kelepçelenmiş tüm kursakları hevesine kavuşturan
Türküsü yarım kalmasın Zeyneblerin komutan
Dengbejlerin nefesini lisanıma sürsün Yaradan,
Ölümden ötedir öyküsü âşıkların, ben anlatırım, yorulmam!
Dicle’nin sesi kısılmış tüm taşkın suları peşi sıra yürüsün ardımdan.
Tebrik ediyorum sevgili Hevin.
Hevin,
Oy bu nasıl bir ağıttır! Bu nasıl bir destansı ağlayış,ağlatıştır!
“Ölümden ötedir öyküsü âşıkların, ben anlatırım, yorulmam!” demişsiniz. Yorul mayın anlatın. Daha nice susmuş acıyı serin rüzgârın önüne. Dizeleriniz bir nehir gibi taşsın içimize ve diyar diyar uzaklardan duyulsun yazdıklarınız! Ve okunsun.
Yüreğinize sağlık…Kaleminiz daim olsun.
Merhaba ben Gamzenur Acar. Mailiniz bana ulaştı. Şiirinizi zevkle okumak isterim. Çok teşekkür ederim…
Ne kadar da derin manalar,
Nasıl da acı benzetmeler..
Diline yüreğine sağlık yazanın,
Ruhuna rahmet yaşayanın..