11 FİDENİN DÜŞÜ

ŞERİF AYDIN

Sus, konuşma, gecede tütün kokulu pusu havası var” dediler. 

Uğultu can alır gecede, karartı yükselir bir insan boyu… 

Gözler, üzerinizde hançer bileyen taş, barut burunlardan çıkan öfke gölgesi… 

Sus, sessizlik can korur bu kara gecede, analar kaç kez doğurur ki seni. 

Kapının eşiğinde bin gölge, kapının tokmağında bir baskın eli… 

“Sus, konuşma, gecede tütün kokulu pusu havası” dediler. 

Kaç aşık büyür böyle gecelerde, kaç sadık kaleme sarılır şehrin muhasarasında. 

Analar bir kez doğur sancıyla, evlat da bir kez sancısını yaşar öyle gecenin… 

Susmadık… 

Gecede yalnızlık bitti, uğultu seslerini bastırıyor gelinlerin düğün halayı zılgıtları, 

Karartının ipinin çekilişi gün doğumunun avuçlarında, 

Ufuk anamın yaşmağı gibi kırmızı, gün ortası bacımın gelinliği gibi ak… 

Ahmet Arif gibi deriz “Bir ufka vardık ki yalnız değiliz, artık” 

Yalnız değiliz… 

Düşleri yıllar sürecek on bir fideyle toprağa düştük… 

On bir farklı kaynak… 

Farklı kıtadan ses veren 11 halay türküsü. 

Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar gibi ve mağara dostları Yedi Uyurlar gibi… 

Kalem günü gelince kimi Kızılırmaktan bir tas su verir gibi hasrete, kimi Dicle kıyısında durmuş Fırat nehrine seslenir, söyler ninnilerini. 

Ahtamar’da tuzağını yazar kimisi hain keşişin, kimi Sultan Ahmet serinliğinde takla atan güvercinleri. 

Yazar bitirince satırlarını çoğu gibi köşelerine çekilir ve söylemeye başlar bebesine belki ninnilerini. 

Ninni benim yurduma özgü, türküler bağrından koptuğum Mardin eşiğinde yanık, annelerin sevinç zılgıtları bizim halaylarımızın sevinç fişeği… 

Kalemlerimiz pırıl pırıl, namuslu… 

Satırları pusu yaran dingin mavzer tüfeği gibi şanlı… 

Her biri savrulsa da dağlar, ovalar ardına, nehirler okyanuslar sınır çizmiş gibi dursun onlara… 

Ay başında her birinden aldığım birer satır, her satırı iksir. 

Bir düşe dönüştü önce, Diyarbekir kalesinden serhat şehirlerine bir esinti. 

Ilık, memleketimin soğuk ayranı gibi…

Her birinin hikayesi farklı, her biri bir koçerin mera gezintisindeki sevinci…

Birinin öyküsü uzuncadır, ama nahif. Hayalleri cemre gibi düştü içimize. Dört mevsim bir bahardır kalemi, kalemi ilk günden beri can suyu, Hamravat suyu gibi sade… 

Öbürü kelebekten beste çıkarır, ilmek ilmek dokur, resim gibi serer gözlerinin önüne. İnsancıl söylemin en güzeli satırlarında semaha durur. Kalemi keşfedilmemiş Davud’un kayıp sandığı sanki. Sırlar peşpeşe gelir. 

Diğeri kelimelere imgeler dizmekte mahir, yeni elbiseler giymiş bayramlık kız çocuğunun renkleri dolaşır satırlarında. 

Ve çınarın gölgesi gibi umut… 

Bir diğeri sessizdir, yıldızlar kadar sessiz ve bir o kadar uzak bilinir. Kelimelerinden tanır herkes onu, çifte dövülmüş çelik gibi sağlam, asırlık şekil verilmiş mermer düzlüğünde, pürüzsüz… 

Bir yanı şair, bir yanı dirayet abidesi… 

Öbürü, kayaların zapt edemediği gelincik çiçeğinin yükselişi gibi yükseltir mısralarını kıtalar arasından. Heyecanı, hasreti satırlarından okunur. 

Biri var ki küçük ama kalemin ve fikrin gece bekçisi… 

Bazen yurdun dertleri ortasında beli bükük, bazen de kelimeler arasında coşkun bir ırmağın şırıltısı duyulur sözcüklerinde. 

Biri var ki toplumun gözüdür adeta, satır aralarında gizlenmiş sessizliklerin dili. Yazdıklarında haykırışlarını yakalarsınız yaşanmışlıkların. 

Yalnız değiliz artık, gecede 11 çıra, gece gerdanlık… 

Bir ufka vardık ki gece seyranlık… 

Ses olup satır satır ağaran güne ışık yayan var bir de. Korkusuz… Bazen şiirde, bazen sayfanın uzun satırlarında bulursunuz onu. 

Biz yazarken sesimiz olanlar da var, müzikle eşlik edenler de. İşte halayımızın sevinç fişeği dediğim yer bu. Onları bekleriz bir de… Güvercinlerini gökyüzüne salan kuşçunun ıslığı gibi ritim çizdirirler gökyüzünde kelimelere. Biri akdeniz meltemi gibi ılık, biri meltemin içindeki kuşçunun ıslığı gibi ritim verir heceye… 

Uzağız, sesimiz ulaşmaz birbirimize, nehirler asi, dağlar pek yaman, yollar kavisli… Ama kalemle bağlıyız biz de birbirimize. 

Düşlerin yurdundan savrulduysak ne gam… 

Yedi uyurlar gibi uyandık 

Kelimelerimiz de bir gün bumerangı yenip iner elbet beldeye… 

11 Fide’nin düşünde çoktan dağıldı gece…. 

You may also like...

2 Responses

  1. Canan says:

    Böyle bir yazıyı okuyup da anladıklarım için yorum yazmayı nasıl unuttum anlamadım. Bu yazıyı okuyan herkes on bir fidenin küçücük yaprağı,dalı dahi olsa sevinirdi. Gölgesi…
    Elinize,derginize, emeğinize sağlık. Nice yollara yürünesi, SES olası, söze gelesi…

  2. Esra Dolunay says:

    11 fide yazısının parçası olmak hem mutluluk ve gurur hem mahcubiyet barındırır. Çünkü o kadar olmadığınızı bilirsiniz ama bir dönüm noktasıdır, öyle bir hedefe ulaşmaya inanç kazanırsınız. Her ne olursa olsun bu yazının 11 fide ya da fideler için bir dönüm noktası olduğuna eminim. Bu yazıyı her zaman okuyacak olan Şanslı kalemlerden biriyiz.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *