Hastahane Odasında Çorba

SİNE ELİF

Hastanede biri varmış, rahatsızmış. Onu ziyarete gitmiş. “Neyi varmış?” dedim. “Kansermiş,” dedi. İkimiz de suskun. Yemek hazırdı. Yemedik. Birazdan yeriz diye erteledik. Ben küçükken annem üzülünce yemek yiyemezdi şaşırırdım. “Canım istemiyor,” derdi. Anlamazdım. Canı istemezmiş bazen büyüklerin, yeni yeni anlıyorum. Kim bilir annemin iştahını kim almıştı canının elinden. Az biraz vakit geçince çocukla oturduk sofraya. Çorbalarımıza küçük lokmalar sığdırdık. Tanımadığımız biri için üzüldük. Ertesi gün yine gitti. Sonraki gün de. “Daha iyi gördüm,” cümle- leriyle girdi kapıdan. “Artık ev yemeği yiyebiliyormuş,” dedi. “Çorba yapar mısınız, benim için” diye sormuş. “Hakkınızı helal edin, ne kadar da yüzsüz bir adamım” diye ağlamış sonra. “Tabi ki,” demiş eşim. Terbiyeli erişte istemiş canı. Hayatımda hiç yapmadım desem güler misiniz? Gülmeyin. Ben ağlayarak yaptım. Tarifler okudum. Kimisi salça katıyordu, kimisi limon sıkıyor, bir başkası yoğurt ekliyor. Yapıp termosa koydum, bir de tarhana yaptım. Ne bileyim, sevmezse birini hiç değilse diğerini içebilsin diye. Aylardır ılık bir şey geçmeyen boğazından aşina olduğu tatlar içini ısıtsın diye. Olur ya memleketini hatırlatır. Biliyorum insan bazen hatırlayınca hüzünlenir, üzülür, ağlar belki de. Hiç istemem üzülsün. Ancak anılara ihtiyaç duymaz mı insan, şimdi uzağında olsa da yaşadığı o güzel günlere şükrünü eda edebilmek için de özleyebilmek, özlem duygusunu verene teşekkür edebilmek için bir sebep aramaz mı? Uyuyordu, uyandırmadan bıraktım çorbaları, dedi. Ertesi gün gittiğinde çok sevdiğini söylemiş. “Ama lütfen az yapın, israf günahının sebebi olmak istemiyorum,” demiş. İnce insanların hassasiyetleri karşısında eriyor ruhum. Ben alıyorum Rabbim, şayet israfsa ve lütfen onu bu düşüncelerden muhafaza et ve çorbalarımın lezzetini artır. Boş termosun her gelişinde sanki kenarına iliştirilmiş bir de tebessüm hissediyordum. Çorbayı içenle, çorbayı yapan arasında gizliden bir muhabbet. Eşim vasıtasıyla iletilen teşekkürün altında ezilip kalıyor, ancak bana da böyle bir hizmet nasip olduğu için içime tarifsiz bir huzur doluyordu. Tanış bence, dedi eşim. Arabaya bindiğimde dudaklarımın kıpır kıpır dua ettiğini farkettim. Hastaneye varınca, sen de gel benimle dedim. Usulca adımladık beyaz koridorları. Katlar çıktık. İçeri girdim. Birileri vardı. Ben girince kenara çekildiler, çok utandım. Kendimi tanıttım. Ayağa kalktı. Ağladım. Hıçkırarak ağlamak istedim. Başka sebeplerden dolayı yaşı benden büyüklerin ayağa kalktıklarına, yer vermeye çalıştıklarına şahit olmuştum. O zaman da çok utanırdım, ancak hiç ağlamamıştım. “Lütfen,” dedim. Sanki bir kelime daha çıksaydı ağzımdan sesim erozyona maruz kalmış toprak gibi çoraklaşacak ve bir daha bir harfe sahiplik edemeyecekti. “Nasılsınız,” diyebildim dakikalar sonra. “Çok şükür bu günüme,” dedi. “Çorbalar için çok teşekkür ederim, ama lütfen az yapın, çok mahcup oluyorum,” dedi. “Sizi çok iyi gördüm,” dedim. Daha önce kanser hastası görmemiştim oysa. Ancak bana çok dinç gelmişti. Gözlerinde hafif sarılık vardı ve ayakları şişti biraz. Eşime de ayrıca teşekkür ettiğinden ve ziyaretimizden çok memnun olduğunu söyledi. Daha fazla kalmak istemedim. “Lütfen, istediğiniz özel bir çorba olursa söyleyin,” dedim. “Seve seve, elimden geldiğince yaparım.” Usulca süzüldüm. Sonraki günlerde de sanki zamanın ortasında sallanan bir yaprak gibiydi vücudum. Gözleri aklımdan çıkmıyor, ince ruhu kalbimi delip geçiyordu. Her akşam adını ağzımıza alıp, dua ediyorduk. Bir haftasonu telefon çaldı,  arabadaydık. Hoparlörden gelen sesi çok canlıydı. Hiç görüşemedik son zamanlarda özledim dedi. Artık çorbalara ihtiyaç kalmamış hastane yemeklerine başlayabilmişti. “Geleceğiz tekrar,” dedi eşim mahcubiyetle. “Gidelim,” diye kararlaştırdık bir günde anlaşıp. Birkaç gün sonra başka bir telefon ve bulunduğmuz şehirde bildiğimiz ilk Türkiyeli’nin vefatıydı bu. Günlerce uyuyamadım. Sarı gözleri ve şişmiş ayaklarıyla, bir tas çorba için defalarca teşekkür eden mahcubiyeti hastalığının önüne geçen ince ruh. Senin ruhumda açtığın ve gurbeti iliklerimde hissettirdiğin o ayakta kalma çaban, gurbette ölmekten korkmamayı öğretti bana. Ve Allah biliyor ya, birlikte birer tas çorba içmeyi diliyorum öte tarafta. Senin tarafında olabilir miyim, koca bir muamma.

(Vatanlarından uzakta, bulundukları yerlerin ilk vefat edenlerine ithafımdır.)

                                         

You may also like...

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *