GARİP

ŞERİF AYDIN

Dilimde bir söz, mırıldanıyordum:
“Düşmanlar kına yaksın, dostlar girsin saflara. Sen gözyaşı göstermeden ağlayacaksın gece gelen telgraflara.”
İnceden bir siren yankılanıyordu kadıköyde bu sabah. Ve bir adam yürüyordu kaldırımlara aşina adımlarla.
Omuzlarında yırtık bir ceket ve uzamış sakalları adresini bildiriyordu. Gözyaşları ayak uçlarına damlıyordu bu meçhulün.
Şakaklarında taze bir yara vardı ama hiç sarsmıyordu onu.
Bir telgraf bildirisi vardı, sinyal veriyordu gözlerine.
Sehpaya giden mağlup bir komutanın değil, zafere demir atmış bir askerin selamını çakıyordu gözleri. Ve gözyaşları telfgrafı okuyordu: “Asırlara sığmayan bir isyan var içimde ve onu haykırıyorum. Tutsaklığımı yarınlara bağışlamıştım umut sandalını beklerken. Dikensiz gül yetiştirmek gibi bir idealim vardı, arasıra. Ve bahar soluyacaktı avuçlarımda. Bu bahçede bir çocuk büyütecektim yüreğimde. Kimsesiz…. Ama şakakları kanlı eli titrek ve yüzü tıraşlı olmayacaktı. Cennet tellalı olacaktı…” susmuştu gözyaşları.
Ayakları sızlıyordu. Belli ki su almıştı ayakkabısı. Arkasına baktı nemliydi gözleri.
Usuldan bir bildiri yayınlıyordu insan kisvetindeki et kemik yığınlarına.
İçi buruktu. Anlayanı olmamıştı çünkü insan mahşeri bu şehirde.
Elveda dedi koca şehre.
Ve hazan yüzlü adam yürüdü.
Ben bir şey demedim. Nazım Hikmet’ten eski bir kavga şarkısı mırıldanarak akıp gitti arka mahalleye. “kavgada kendini öldüren
lanetli bircenazedir
benim için:
ölüsüne elleriniz dokunamaz
arkasından matem marşı okunamaz
sen artıkbu kitaptanoktaları
satırları taşımıyorsun…”
Mahelleli de yüz çevirdi… gözlerini semaya dikti ve anladı ki yürek semayla birleştikçe sonsuzluğa yeni kapılar aralanırmış.
Gözyaşlarını takip ettim, adımlarını izliyordu. Yıkık bir harabede son buldu izleri.
Ve birkaç çocuk birikmişti başına ceplerini yokluyordu. Bir mektup vardı üzerinde, kırışıktı. Açtım, ilk susmuştu gözyaşları.
Ayakları sızlıyordu. Belli ki su almıştı ayakkabısı. Arkasına baktı nemliydi gözleri.
Usuldan bir bildiri yayınlıyordu insan kisvetindeki et kemik yığınlarına.
İçi buruktu. Anlayanı olmamıştı çünkü insan mahşeri bu şehirde.
Elveda dedi koca şehre.
Ve hazan yüzlü adam yürüdü.
Ben bir şey demedim. Nazım Hikmet’ten eski bir kavga şarkısı mırıldanarak akıp gitti arka mahalleye. “kavgada kendini öldüren
lanetli bircenazedir
benim için:
ölüsüne elleriniz dokunamaz
arkasından matem marşı okunamaz
sen artıkbu kitaptanoktaları
satırları taşımıyorsun…”
Mahelleli de yüz çevirdi… gözlerini semaya dikti ve anladı ki yürek semayla birleştikçe sonsuzluğa yeni kapılar aralanırmış.
Gözyaşlarını takip ettim, adımlarını izliyordu. Yıkık bir harabede son buldu izleri.
Ve birkaç çocuk birikmişti başına ceplerini yokluyordu. Bir mektup vardı üzerinde, kırışıktı. Açtım, ilk ve noktası kanla yapılmıştı. İmzası, inceden bir çizgiyle GARİP diye atılmıştı.

You may also like...

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *