KIRİKİNDİ MEVSİMİ

Esra Dolunay

Penceredeki küçük aralığa yaklaştırdım gözümü, bulanık, hayal meyal, çöldeki serap gibi belirsiz bir yanılsama. Ne kadar susuzsan o kadar yakın, net bir serap gibi. Beyaza bürünmüş bir kiraz ağacı mı, elma bahçesi mi uzaktaki? Bu dört duvarda buldum kendimi. Kaç kez geçtim tüm mevsimleri bilmem. Kaç kez kovaladım baharı, kışı.. Kaç kez ebeledim. Yine havanın e-

sintisinden baharın ebelendiğini anladım. Boşuna dememişler bu havalar insana sevgiyi hatırlatıyor. Ben de çoğu şeyi severim. Ya aşk?

Halbuki birine aşık olabilirdim, sevebilirdim onu, bahar çiçeklerinden karışık bir demet toplayıp, bahar esintilerinde doğduğu gün verebilirdim ya da… Neyse bahar geldi diye böyle heyecanlara kapıldım ben de. Ne saçma!  İyi de, bir sebebim, bekleyenim mi olmalı illa? Sevgi hissedenin gücüyse; onu yaşayamam mı?

Ona bir not yazayım. 

-Hayırdır sen kime mektup yazıyorsun Safa? O köşedeki kalp mi vay vay?

-Yok be. Küçük yeğenime şiir sürpriz. 

-Pek de küçük kağıtmış. 

-Bunu diğer yazdığım mektubun yanına koyucam, ne sordunuz be abi!

-Tamam tamam rahat ol kardeş… Şair adamsın yazacaksın tabi yaz.

Minicik bir yazı, dört satırdı, ufacık bir rulo… Çöp poşetinden bir parçaya sarılmış, diğer parçayla da bağlanıp küçük fiyonk yapılmıştı.

E peki ya şimdi? 

Bunu ona nasıl ulaştıracaktım. Sevdiğim ilk kişiye. Haberi olmalıydı bundan ama nasıl? Olmayan birine nasıl sevgi sözleri gönderecektim. Olmayan biri mi? Ya varsa? Hem biri olması önemli mi ki, içindeki aşk duygusunu yaşamak için…? 

Avluya çıkış saati gelmişti. Bir ileri gidip, bir geri dönen insanlar.. Kimisi düşünceli, kimi neşeli, kiminin dilinde bir türkü, kimi gözlerini gökyüzüne çevirmiş, kimi köşede oturmuş.. 

Elindeki kağıt ruloyu sıkı sıkı tuttu. Avucunda yok gibi düşünceli, ağır adımlarla yürüyordu. 

Bir karıncaya takıldı gözleri. Köşedeki duvar kırığının içine girip kaybolmuştu. O kadar küçük olabilse, o da peşine takılırdı belki. Onun da elinde çok küçük bir şey vardı. Kendinden bir parça üstelik. Düşüncelerinden ve yüreğinden..

Gözü küçük ızgaraya takıldı. 

Yağmur gideri olmalı.. Delikler tam notun geçeceği kadar… Kulak kabarttı bir süre. İçinde, derinlerden su uğultusu geliyordu. 

Ya hayal ürünüyse bu ses, içimdeki umudun? 

Ya örümcek ağlarıyla kaplı bir delikse? 

Geçen günü hatırladı. Geçende yağan yağmur burada birikmemişti… 

Denemeliydi..!

Sevdiğine ilk posta göndermenin heyecanını taşıyan biri gibi, isimsiz notunu, isimsiz sevdiğine, su giderinden postaladı… 

Bunu gören biri vardı ki o akşam mayısın meşhur kırkikindileri, akşamdan geceye kadar, geceden sabaha kadar aralıksız yağdı…

Yağdıkça yağmur, içini bir serinlik kapladı. Herkes uyurken, içindeki ümit ve damlaların sesi beraberindey-

di. Karanlık tavana baktıkça vuran damlalar, ona ümit bestesi gibi geliyordu. 

Bir taraftan da, karanlık oda gibi karamsar düşünceler, duvarda oynayan gölgelere eşlik ediyordu.

-Bu dört duvar arasında bir macera olamaz ki! Düpedüz “Beni bu güzel havalar mahvetti.” diyen Orhan Veli gibiyim. Ben de bu havaların, aklımı bulandırmasına engel olamadım. Yine de neden olmasın? 

Her gün aynı fiillerle sınırlı bu yerde, bir maceranın kahramanı olacağı heyecanı, içinde bir yerde parladı. Bir taraftan da korkuyordu bu histen. Peki neden?

Evet korkuyorum. 

Boş bir yanılsamanın, bu ümit kıpırtısını söndürmesinden korkuyorum. Kıvılcım gibi parlayıp sönmesinden. Bahar mevsimi gibi göz alıp geçmesinden.. 

Neticede senin hayal ürününüm. Böyle bir şey olmadı. Mucize beklemekten korkuyorum.

— Henüz olmadı ama bir yerde yazılıyor. Tıpkı kader gibi. Henüz yaşanmamış bir kaderin, olmadığı anlamına gelmediği gibi.. Belki bunları düşünmeden sadece yaşamalısın ki hikayen olsun. Belki de şimdi uyumalısın.

— Gözlerini kapadı.. Yağmurun tınısıyla uykuya daldı..  

( devam edecek)

You may also like...

1 Response

  1. Canan says:

    Elinize sağlık. Safa’ya ” aşk” safalar getirecek mi? Evet boş bir yanılsama olmaz belki de…Merak…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *