ÇARESİZLİK ACİZLİKTİR
ŞERİF AYDIN
Bir toplum tamamen içine kapandığı gün kefenine son düğümü attığı gündür
Bir harekette eğer taban yorgun ve solgun, tavan da kızgınsa orada sunulacak her ihya projesi ölü doğumdur.
Her hareketin ve her medeniyetin bir yükselme ve bir durgunluk dönemi vardır. Ama bundan kötüsü durgunluk döneminden sonra eğer yeniden tecdid hareketi doğmazsa teceddüde basvurulmasıdır.
Birbirine çok benzeyen bu iki kelime arasında ses benzerliği olsa da manada büyük bir fark var. Tecdid yenilenme, teceddüd ise başkasına benzeme benzeşme hareketidir. Osmanlı kendi içinde yenilenmeyince, tecdide zorlayan atmosfer ciddiye alınmayınca bir Tecettüt dalgası başladı. Avrupa rüzgarına kapılan bir nesil dayattıkları reçetelerle Osmanlı’da peşpeşe ilan ettirdikleri ıslahat ve Tanzimat fermanlarıyla bir arpa boyu yol gidemediler ve netice itibari ile altı asırlık çınar yıkıldı.
Örneği Osmanlı’dan versem de tarih dünün nerdeyse aynısını bazı hareket ve kitleler için yeniden sahneye sürüyor.
Hatırlanırsa Osmanlı’da yetki kısıtlamaları ve geniş meclislerin kurulması gibi özgürlük hareketleri başlamıştı. Özde güzel reelde bu dönem için zor olan bu devrim nitelikli hareket Osmanlı için erken bir huruçtu ,Erken huruç yani ortaya çıkma çoğu zaman ölüm getirir. Güçler dengesinin olmadığı yerde Her erken davranış niyetin aksine istenmeyen sonuçlarla neticelediğine onlarca örnek verebilirim. Kendi içinde kendi ruh kökleri üzerinde yükselmeyen ve Batıdan gelen bireysellik rüzgarını tam hesaplayamayan yöneticiler kendi sorunlarını tecdid hareketiyle çözme imkanı varken sorunlarla cedelleştiği için sorunu tespit ve çareyi ortaya koyacak kafalar bulunamadı. Az önce de demiştim, tecdid olmayınca yeni neslin yarı Avrupa yarı Osmanlı kişiliğinde bir teceddüd yani Batıya benzeşme hareketi başlattı. Netice itibariyle eski heyacanını yitirmiş medrese ve mektepler ile disiplini bozulmuş kışla daha fazla yozlaştı. Konum Osmanlı olmadığı için detaya girmeyecem.
Daha önce yazdığım iki makalede Hizmet hareketinin Batı’ya çekilmesine “Yeniden Rönesans imkanı” demiştim. Ama şunu unutmamak lazım ki rönesans özünde yeni ve ciddi okumalarla başlar. Eskiyi unutma değil, eskinin yeniye uyarlanması…
Eğer sevk ve idari kesimin tüm gayreti eskiyi ve sınırları korumak ve bu yolla dağılmayı önlemek ise emin olun bu savaşta şimdiye kadar galip gelmiş bir devlet veya hareket yoktur.
Dünya ile etkileşimde olan bir hareketlerin bir ayağı kendi iç dinamiklerinde iken öbürü dış dünya yürüme değilse bir süre sonra içerde olan iki ayağının bir ayakkabıda sıkışma ihtimali yüksektir. Bu sıkışma bezginlik getirir. İçeride solan bir hareketin ise ordu gibi emir komuta zinciri çok ciddi değilse veya devlet mantığı gibi maaş denen ekonomik bağımlılıktan tutun hiyerarşik yapıya kadar onları birbirine mecbur eden bir sistemleri yoksa kitleyi bir arada tutmak için idarecilerin elinde sadece sitem ve kızgınlık kalır ki bu da yine tarihte herhangi bir topluluğu harekete geçirmiş bir motivasyon değildir.
Hazreti Nebi Ordu dağılınca ihtimal o gün motivasyonu ya en rahat sağlanabilecek olan ya da motivasyonu yüksek olan Ensar olduğu için onlara seslenir “Ey Ensar Huneyn’de olduğu gibi bir daha…” der ve en hazır onlarda bir kıvılcım tutuşturur. Canlılığın en güçlü olan yerinden tutup yeniden bir toparlama hareketini başlatma gerçek liderin önsezi ve ferasetidir. Ruhen yorulmuş ekser havaya veya zayıf olan yere bakıp durağanlıkta ısrar etmek, hastalığı iyileştirmez hasta sayısını artırır. İçerde ve dışarda sorunlarla uğraşmak iç enerjiyi bitirdiği için erken yaşlandırma getirir. Problemleri insan sayısına ve bütçeye bağlayıp en iyi çözümün şimdilik beklemek olduğunu söylemek sosyal hareketleri tanımamak demektir. Soğuyan hareketler okyanus gibi yeniden ısındırmak bazen başka bir bahar isteyebilir. Bütçen kadar hizmet üretme fikri cüzdanı kadar vizyon sahibi olanların işidir. Anlatmak istediğim, imkanlar yoksa da Don Kişot gibi yel değirmenlerine saldırmak bina üstüne bina eklemek değil, yaşam sebebi aksiyoner insanlar bir harekitin durmaması insana yatırım yapmasıdır. Karamsar havayı dağıtacak acil eylem planları kurulacak oksijen çadırlarıdır.
Bediüzzaman, Anadolu ve İslam dünyası peşpeşe yıkılışlar yaşadığı devirde “Neden dünya herkese yükselme dünyası bize ise tedenni dünyası olsun…” der. Ona bu sözü söyleten kendi ifadesiyle -mühim bir alim- dediği bir zatın bile ona “Gün günden beter, hayali hakikat gösteriyorsun insanları aldatıyorsun.” sözüdür.
Bediüzzaman’ın cevabı ise “Neden dünya herkese terakki dünyası olsun da, yalnız bizim için tedennî dünyası olsun? Öyle mi? İşte, ben de sizinle konuşmayacağım. Şu tarafa dönüyorum; müstakbeldeki insanlarla konuşacağım…. Şu muâsırlarım, varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz…” İşte ateşin bir ruh ve kendi devri ölmüşse bile istikbalde gelecek nesille konuşan bir lider portresi.
Sözün özü imkan varken çaresizlik acizliktir. Çaresiz gibi görünen her olumsuz vakada bile çeperi yırtacak bir yol vardır. Yeter ki işin başında olanlar gözünü ufka diksin ve yürüsün. Aksi ise, bir toplum tamamen içine kapandığı gün kefenine son düğümü attığı gündür. Kefen giymek için daha çok erken, şimdi koşma vaktidir, sarsıntıyı hıza dönüştürme vakti…